NEVBAHAR
Önce; insanların
kırpıştıradurduğu gözlerinden, ta içlerine keskince vuran safran rengi
bolca, bolca ışık, ışık… ışık bir yerlerden süzüle geldi. Sonrasında, coşkulu nehirler misali dağların, ovaların ve kırların yüzeylerini allı güllü
süsleyen bir renk yağmuru çıkageldi. Yeryüzünü mest eden mis kokular sardı. Tatlı
bakışlı güneş; terletmedi, bunaltmadı ve yakmadı. Ancak güneşin bu büyülü
sıcaklığı canlıların duygularını tutuşturmaya yetti. Onları
mayıştırdı, gözlerini kamaştırdı, ağızlardaki pas tadını bir çırpıda giderdi ve
kendilerini alabildiğine mutlu hissetmelerini de sağladı.
Gönlü razı gelmedi,
vicdan eyledi tabiat. Var olalı hep yufkaydı yüreği. Çatırtılarla çatlayaduran doğa,
kır çiçekleri ile bezeli basma entarisinde nesi var nesi yok, bir kez daha
sunmadan edemedi. Şaşakaldım. Ne apansız çok… ne çok kuş ve çiçek açtı; filizlenen,
pıtrak ağaçlar. Cıvıldadı güzel gagalı, kanat kanat kuşlar. Çiçekler renk renk
mis kokulu, alımlı mı alımlı. Saymadım, sayamadım, irili, ufaklı ve rengârenk
kuşları ve birbirlerinin ihtişamını kıyasıya gölgede bırakan muhteşem çiçekleri.
Aşmıştır sayıları muhakkak milyonları.
Art arda yağdı, kimi
zaman sulu sepken, kimi zaman ufaktan ufaktan çiseleyiverdi bereket yağmurları.
Nasıl da sarıp sarmaladı, boydan boya gökkuşakları göğün deniz gibi mavileşen
maviliğini.
Devasa bir cümbüş var,
sazlı-sözlü, çalgılı ve çengili. Çalsın sazlar. Salınsın, raksa dursun ince
belli, selvi boylu, çatal göğüslü, çeşm-i siyah-ela-zümrüt-kestane-maviş ve
çakır kızlar.
Toprağa cemre ve buğu
indi. Çimlere inci taneleri çiğler bir koldan yürüdü. Gümüş yapraklı iğde
ağaçları çiçek bulutlarına dönüştüler. Meyveye durdu onlarca türüyle ağaçlar. Rüzgarla salındı sevgiye duran terütaze, mağrur çiğdemler ve nergisler. Aman Tanrım nasıl da burcu burcu koktu
yaseminler. Avuç dolduran zakkumlar. Salkım salkım sarktı akasyalar.
Kahkahalarından geçilmedi hatmilerin, duvarlara tırmandı sarıp sarmaladı begonviller. Gecikmedi
çıka geldi; kirpiler, arılar, yollara koyulan kervan kervan karıncalar,
tilkiler, kaplumbağalar, solucanlar, kertenkeleler ve kanatları renk cümbüşü
kelebeklere dönüşen boğumlu tırtıllar. Milimlik bir denge ki, güzelliğin
dengesi. Ne olur, istirhamım o ki; saklasınlar yaramaz ellerini, uzak
dursunlar, tek bir karıncaya dahi zarar vermesin insan görünümlüler.
Göğün erguvani rengi,
sihirli bir dokunuşla büyüleyici kızıla döndü. Pek çok ışıltılı yıldızla döşendi gök. Ve şairin yüreğinde kımıl kımıl
depreşen duygulara hakim olması elbette beklenemezdi. Kaleminden dökülen dizeler aynen
şöyleydi.
“Derdim başka
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar
geldiyse?
Bademler çiçek
açtıysa?
Ucunda ölüm yok
ya.
Hoş, olsa da
korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek
ölümden?
Ben ki her nisan
bir yaş daha genç,
Her bahar biraz
daha âşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum,
derdim başka..” Orhan Veli
Haberiniz
var mı? Ne oldu, biliyor musunuz? Duymadınız, görmediniz mi? Müjdeler… müjdeler
olsun. Bir anda çiçeklendi insani duygular. Elleri kolları kiraz çiçekli
dallarla dolu, sevgili gülüşlü, gül kokulu bir hayat sunumuyla şiirsi bir bahar
daha patladı. Evimin içine tıka basa doldu bahar. Bir kez daha soluklandı koca dünya.
Hoş geldin, başım gözüm üzerine geldin, mevsimler kraliçesi Nevbahar!
Amsterdam, 5 Nisan 2021