KULIKA
Öylesine dar, havasız ve kapalı bir yere tıkıldım ki, anlatılır gibi
değil. Üstelik de vıcık vıcık garip, bulamaç gibi bir sıvının içindeyim. Burada
hiç hareket etmeden daha ne kadar kalacağımı da bilemiyorum. Üstelik gün
geçtikçe daha da büyüyor, oramda buramda garip tüyler ediniyor ve kabuğuma
sığamayacak bir hale geliyorum. Zaman zaman nefes alamıyor, ayağımı var
gücümle, hızla etrafımı çepeçevre kaplayan kabuğa vurup, Berlin duvarı gibi
yıkarak, kendimi alabildiğine özgür kılmak istiyorum. Her geçen gün bulunduğum
alan daha bir daralıyor ve bazan “nerede ince ise orada kopsun,” kırılsın
diyorum.
Ama
bütün bu süreci hiç yaşamayıp, kısmette belki de kızgın bir yağın üzerine, kabuğu
çıt çıt kırılıp, “coooss…” diye düşüp, karabiber veya isot ekilerek iştahla,
ekmekler bandırılarak, hiç ilintimin olmadığı, tanıyıp bilmediğim birilerinin
midesinin ıslak karanlıklarına inmek de vardı.
Kürtçedeki adı “Kulıka” olan Tepe Köy’deki Topal Fate Teyze’den Allah
razı mı olsun desem bilemedim. Aksak olduğu için Allah’ından zaten bulmuş. Bari
ben bir hayır duasında bulunayım da, belki Tanrı hayatın başka taraflarında
yüzüne güler. Topal Fate Teyzem yaklaşık iki hafta önce kocası Gaso ile aylar
sonra ilk defa böylesine o ağzında tat bırakan geceyi yaşamasaydı, kafası başka
yerlerde olacak, aklına anacığım Kınalı Tavuk’un gurk olmak üzere olduğu büyük
ihtimalle gelmeyecekti. Yumurtalarından biri olan bendenizi ve dokuz tane
yumurta kardeşimi kuluçkaya yatırmaya karar vermeseydi, şimdi burada
olmayacaktım. Yine de Tepe Köylü Topal Fate Teyzemin çok akıllı bir kadın
olduğu kanaatindeyim. Neden derseniz o köylü hali ile günlerin artık uzamaya
başladığını, haliyle anacığımın da Camgöz Horoz ile sürekli kırıştırdığını
gözlemlemez ve Kınalı’da iş olduğunu görmeyebilirdi. Yılların vermiş olduğu
hayat tecrübesinin bir getirisi olsa gerek.
Hiç
unutmuyorum, o gün Gaso Amca ile geçirdiği oldukça debdebeli gecenin ardından,
nasıl da mutluydu. Bütün elektriklenmelerinden arınmış, pır pır eden yüreğindeki duygular
kanatlanarak uçup gitmişti. O gün topal ayağında en hafif bir sızlama hissetmedi. Aldığı
gusül abdesti ile var olan topal ayağına rağmen, alımlı bedeninden aşağı sıcacık sular
dökünüp, süngeri iyice köpürtüp paklandı. Vücuduna yeni bir zindelik katarak, el ile
değdirilen sert bir spiral yay veya başını bir metronom gibi sallayarak
kümesten içeri daldı. Anacığımın yumurtalarına nasıl da sevgi ile baktı.
Laf aramızda gözleri gülerek en çok da beni o yumuşacık avuçlarının arasına
aldı ve kardeşim yumurtalardan daha farklı olduğumu, kabuğumdaki minik benekler ile
farklılığımı hayranlık ile seyretti. Tekrar yumuşacık bir hareketle sarı
samanların üzerine bıraktı. Kınalı anacığım belki altın yumurtlayan bir tavuk
değildi, ama görünen o ki Topal Fate Teyzemin gözünde benekli güzel bir yumurta
olan bendenizin de çil bir altından farkım yoktu. Beni avucunda uzun uzadıya tutup,
okşayınca ödüm koptu. Aklıma hemen kendisine güzel bir gece yaşatan Gaso’yu
ödüllendirmek üzere beni alıp, o cehennem sıcağı tereyağını üzerine el yordamı
ile döküp, kızarttıktan sonra kocasına mı sunacak olması geldi. Sarı
samanların üzerine yeniden usulca, anacığımın o yumuşacık, sıcacık, bin bir
renkli parlak tüylerinin altına bırakılınca, içimden derin bir oh çektim, ama
Topal Fate Teyze’min bunu duyup duymadığından pek emin değilim. Aklıma gelen, başıma
gelmedi. Allah vurup, bir ayağını topal eylemiş Fate Teyzemin, iyi kadındır,
has insandır, yüreği sevgi doludur. Tanrım kalbine göre versin. Varsın mutlu
olsun derim. Zaten çocukları da olmadı. Kocası Gaso’yu oldum olası sevmedim. Deyyus
kendine hiç toz kondurmadan, çocuk olmamasını hiç araştırmadan Topal Teyzemin
üzerine atmış. Hatta üzerine kuma getirmekte diretmiş. Fakat o gün Fete Teyzem
bir şahin misali Gaso’nun karşısında durmuş, hem de kardeşleri Millo, Feyzo ve
Ali de ablalarının arkasında durmuşlar. Tandırlara yuvarlanasıca deyyus Gaso
süt dökmüş kedi misali ayaklarını sürüye sürüye Kemikli Kuyu tarafındaki
tarlasına gidip, uzun süre gelmemiş. Aradan uzun süre geçtikten sonra, Fate
Teyzem bir gün içini döktü.
“Eh ne
yapayım, kocamdır, yine de bana kaldı. Anası olacak o çatlak Asiye’nin
yönlendirmesinin fazla etkisinde kalmadı. Hani benden ve kardeşlerimden zoru
görünce diyeceğim ama, ne yapayım. Başka çare bırakmadı bize. Bu saatten sonra
benim gibi kör topal giden düzenimi bozamazdım. Bende de bu topallık olunca,
kırık olan kıçımı bir kez daha kırıp, Gaso’nun yanında yer almakta karar kılmak
zorunda kaldım. Gaso da anası olacak o çatlağın etkisinden uzaklaşınca, daha
iyi bir insana dönmedi değil. Ama Gaso’yu elimde tutmak için de bütün
dişiliğimi, kadınlığımı kullandım.” Bunları Tepe Köy’e Büyükcamili Köyü’nden
İsmetlere gelin gelen, oğulları Yusuf’un hanımı Yeter’e nasihat olarak, kümesin
yanı başında anlatırken, ben de ister istemez bu heyecanlı konuşmanın kulak
misafiri oldum. Kulaklarıma inanamıyordum. Gagamı hızla vurup, içinde yer
aldığım yumurta kabuğunu kırmamak için kendimi zor tuttum. En çok da sırtı
sürekli dönük olan Yeter’in yüzünü merak ettim. Gider ayak Yeter geline son bir
nasihat vermeyi de ihmal etmedi.
“Hani
atalarımız boşuna dememişler; Güzellik ondur, dokuzu dondur. Bu atasözü de
kulağına küpe olsun.” Yeter gelin ağzı kulaklarında gitmiş olacak. Art arda
minnet dolu gözlerle gözlerini kırpıştırarak dönüp dönüp, baktığı için nihayet
o alımlı yüzünü görebildim. Fazla tanımasam da, o anda kendisine kanım kaynadı.
Bir yandan da yüreğim acıdı. İçim kıyım kıyım burkuldu. Umarım dilediği gibi
bir birlikteliği yakalamakta zorlanmaz.
Kınalı
anacığımın şefkat dolu bedenin altında güvende yata dururken, babam Camgöz
Horoz kümese gelip, anamın etrafında dört dönse de, O’na yüz vermiyordu.
Babamın hareminde daha onlarca tavuk vardı. Ama yine de aklı fikri anamdaydı.
Kafasını kaldırıp, uzun uzadıya ötüp, ardından da anama laf atıyordu.
“Ne o
kız, aramıza kara kedi mi girdi? Niye hiç suratıma bile bakmıyorsun? Sana kışşş
falan da dediğimiz yok.” Anam gagasını önüne eğip, oralı olmadı. Çok geçmeden
babam haremindeki başka tavukların ardında, yüreği ağzında koşturmaya koyuldu.
Gagası ile ibiğinden tuttuğu gibi tavukları bir bir altına çekti.
Tahminim yaklaşık üç hafta sonra nihayet kabuğumu kırarak
dışarı çıktım. Güzel ve sıcak bir gün. Güneş Tepe Köy diğer adıyla Kulıka Köyünde
bulutları kızıla boyayıp, allayıp pullamak ile meşgul. Tam bu sırada büyük bir
istekle, ortaya çıkıp anacığım ile göz göze geldim. Gagası ile beni uzun
uzadıya sevgiyle okşadı. Bedenimin her yanını bir bir inceledi. Ardından aynı
işlemi kardeşlerime uyguladı.
Ben
hariç dokuz kardeşim daha var. Baktığınızda, ben diğer kardeşlerime kıyasla
daha da sarıyım. Tüylerim öylesine parlak ki, sormayın gitsin. Anacığım bütün
yavrularını bir araya getirip, Topal Fate Teyze’nin avlusunda görücüye çıkardı.
Gaso sigarasından yoğun duman bulutlarını kömür bağlamış ciğerlerinin
derinliklerine çekerken, bir yandan da göz ucu ile küçümser bir eda ile bize
baktı. Ardından da Fate Teyzeme seslendi.
“Kaç
tane civcivi var, senin bu Kınalı’nın? Yemlerini verdin mi bari?” Topal Teyzem
isteksizce cevap verip geçiştirdi. Biz de acemi adımlarla ilk turumuzu başarı
ile tamamladık. Teyzemin gözleri gururla bizi takip ederken, babam Camgöz Horoz
da turumuzun sonunda gelip bize katıldı. Babamın kafasını göğe değecek şekilde
kafaya kaldırmasından, O’nun da en az Fate Teyzem kadar gururlu olduğunu
gördüm. Birlikte kümese dalarken, akşamın alaca karanlığı usulca çöktü. Sağ
olsun Teyzem akşam yemeğimiz olarak toprak bir kaba bolca darı koymuştu. Yani
başında da suyumuz vardı. Ailecek hep birlikte akşam yemeğimizi yedik. Cik cik…
Cik cik…Tepe Köy’de büyük bir sessizlik hakimdi.
Amsterdam, 28 Kasım 2016