26 Eylül 2021 Pazar

GÜLE GÜLE





GÜLE GÜLE

 

 

Benim payıma düşen; kimi zaman tatlı, kimi zaman acı veya ekşi geçişler yapan, ömür olarak adlandırılan yaşam sürecimin büyük bölümünü Hollanda’da geçirmek oldu. Baba ocağı yaptığım el kapısı bu çiçekli diyara, yıllarca önce İstanbul Sirkeci Garı’ndan bir tren dört gün ve gecede alıp getirmişti. Tarihi gardaki vedalaşma anında, babam takındığı sert yüz ifadesiyle omuzlarımdan sıkıca tutup yüzüme baktı. Dövecek gibiydi. Her zaman hissettiğim kötümser, tok ve kararlı ses tonuyla o güne değin sürekli tekrarladığı tek bir nasihati oldu.

 

“Oğlum bak, uzaklara çok uzaklar, yaban ele gidiyorsun. Ne yap et, ama adam ol. Bu nasihatimi mıh gibi aklında tut ve asla unutma!” Karmaşık bir kavram olan “adam olmanın” nasıl olduğunu neyle benzerlik gösterdiğini o zamanlar kavrayamadığım gibi, şimdilerde de onca zaman sonra, doğrusu kavramış değilim. Kavrayamadığım adam olma nasihatinde bugüne değin hiç kimselere bulunma gereği bulamadım. Önce bunu benim anlamam ve de dediğim konuyu kendi kişiliğimde ne denli gerçekleştirdiğimden emin olmam gerekiyordu. Bunun okulu var mıydı? Bilmiyorum, duymamıştım. Ben ne denli adam oldum, orasını deşmemeyi, yeğliyorum. Belki babamın istediği gibi, belki de onun “adam olma” kriterlerinin çok uzağına düştüm. Lakin şimdi de oğlum ve gelinim, bulunduğumuz “gurbet elden başka gurbete,” hem de uzak diyarlara, Amerika’ya gidiyorlar. Benim onlara herhangi bir nasihatim yok. Çünkü onlar nasihate ihtiyacı olmayacak kadar bilinçli ve aklı başında insanlar. Ama tavsiyelerim var. Ve onlar aynen şöyle sıralanıyorlar.

 

“Sıralı dağlar, okyanuslar, denizler ve ovalar ardında, uzak diyar Amerika yolcusu dünya güzeli çocuklarım:

İnsanlar var oldukları andan itibaren çoğunlukla flu görünümde olan bilinmeyen geleceklerini her koşulda garanti altına almak istemişlerdir. Şu an bulunduğumuz ülkede de geleceğiniz güneş gibi parladığı halde, siz bunu daha da ileri götürmek adına dünyanın en güçlü ülkesine, uzun bir zaman bizlerden çok uzak diyarlara gidiyorsunuz. Elbette ki, sizleri çok özleyeceğiz. Her an aklımızda ve yüreğimizde olacaksınız. Çünkü yıllardır yaşadığımız gurbetten başka bir gurbete gidiyorsunuz.

Uzaklarda yapmanız gereken; öncelikle birbirinize sahip çıkmanızdır. Bunu en güzel şekilde yapacağınıza olan inancım tam. O nedenle mümkün olduğu kadar birbirinizi asla üzmemelisiniz. Elinizde olmadan üzdüyseniz de birbirinizi affedin ve çok geçmeden özür dileyin. Size yakışan da bu olur.

 

Sizin sizden başka kimseniz yok. Sizler artık birbirinize aitsiniz. Birlikte muhteşem bir bütünlük oluşturuyorsunuz. Bundan sonrasında bu zorluklarla dolu hayatın her alanında birlikte ve el elesiniz. Ellerinizle birbirinize sıkı sıkıya tutunun ve asla bırakmayın. Benim hayatta görebileceğim en güzel manzara bu olacaktır.

Doğayı, insanları, kurdu, kuşu, böceği, arıyı, kelebeği, kirpiyi, dağı, taşı, ağacı, çiçeği, dikeni ve dünyadaki her şeyi çok sevin. Yuvasından yere düşen serçe yavrusunu incitmeden, o küçük kafasına öpücük kondurduktan sonra tekrar yuvasına koyun. Yapabiliyorsanız en büyük uğraşınız dünyadan acıyı silmek olsun. Canlıların kalplerini kırmamaya ve onların onurlarını sarsmamak sizi daha da mutlu ve insani kılacaktır. Kuşların, kelebeklerin uçuşlarını izleyin. Elinizden geliyorsa tedavilerini yapın. Doğayı en büyük ilhamınız kılın. 

Dünyanın sadece insanlara ait olduğunu asla düşünmeyin. Biz sadece dünyayı diğer canlılarla paylaşıyoruz. Bu gerçek, her daim aklınızda olsun. Başka bir gerçek ise; doğanın biz insanlar olmadan da var olmaya devam edeceği ve bizim doğa olmadan yaşayamayacağımızdır. Dolayısıyla bizim hayatta kalmamız tamamen doğayla barışık ve ona zarar vermeden yaşamımızı sürdürmemiz halinde mümkündür.

Gününüz o tatlı gülümsemelerinizin eşliğinde geçsin. Kulaklarınızda dünyanın her yanından en güzel müzikler, melodiler çınlasın. Müziğin hayatınızdaki yeri çok büyük olsun. Kaliteli olmak koşuluyla her türlü müziği dinleyin. Klasik, caz ve blues türü müzikleri dinlemediğiniz gün olmasın. Dünya müzik olmadan da döner, ama biraz kabak tadında olur.

Duvarlar boyu güzel kitapların yer aldığı metreler boyu bir kitaplığınız mutlaka olsun. O kitaplığa koymak için dünyanın her köşesinden en güzel kitapları bulun. Her kitabı alıp okşayın, okuyun, notlar alın, kendinizi o güzelim bilgilerle donatın, ruhunuzu zengin kılın, bilgi yoksunu olmayın. Kitaplığınızın birkaç metre gerisine çekilip dünyanın en güzel manzarasını, çiçeklere bezeli kırları, boncuk mavisi denizi ve gökyüzünü seyreder gibi dalıp gidin. Kitaplarınızın size kattığı zenginlikten dolayı onlara iyi davranın, gülümseyin. Fikirlerinizle karanlıkları delin.

Vaktiniz oldukça güzel kitaplar okuyun, asla şiir yoksulu olmayın. Sevda ve özgürlük şiirleri serpin yüreklerinize. Sevgiye, şiir ve aşka sığının. Sanatın kraliçesi edebiyat ve diğer dallarıyla yakından, bütün yüreğinizle ilgili olun. En büyük hedefiniz sürekli iyiden, güzelden yana olmak olsun. Kendinizi sürekli geliştirme uğraşısı içinde olun, kültürel olarak göz kamaştıran bir donanım edinin. Şairin dediği gibi: Yârin yanağından gayri her şeyi paylaşma yoluna gidin. Paylaşımlar mutluluğunuza mutluluk katacaktır. Sakın ola aşksız yaşamayın.

Büyüklerinize karşı saygıda kusur etmeyin. Küçüklerinizi sevin, koruyun. Asla kin tutmayın. Çünkü; kin içten içe sinsice yer bitirir sizi. Affedin... Affedin! Affetmek en büyük terapi ve aynı zamanda, insan yüreğini huzura kavuşturan en büyük güzelliktir. Kin ve nefretin ise ömür törpülediğini unutmayın.

Başkalarıyla konuşurken, onların gözlerine bakın. Sizinle konuşurken gözlerine bakmayanları sözlerine inanmayın. 

İnsanları, daha doğrusu hiçbir canlıyı küçümsemeyin. Her canlı kendi güzelliğini içinde barındıran ayrı bir dünya ve zenginliktir. O nedenle bu gizli dünyalarda ne tür hazinelerin olduğunu görebilmek için önce onları tanımak gerekir. Hollandalıların da dediği gibi: ‘Tanımak sevmektir.’ Bilmeden küçümsediğimiz insanların, belki de bizden çok daha nitelikli olabileceklerini kesinlikle göz önünde bulundurun. Ön yargılı olmayın. 

Kullandığınız suyu, elektriği ve her türlü enerjiyi bilinçli, tasarruflu kullanın. Gelecek kuşakların da bizler gibi bunlara ihtiyacı olacağını asla unutmayın. Her damla suyun kıymetini bilin. Yiyebildiğiniz kadar pişirin, israftan olabildiğince kaçının. Yeryüzünde milyonlarca çocuğun aç olduğunu asla unutmayın.

Güzel ve temiz giyinin, güzel kokular sürünün, güzel gıdalarla sağlıklı beslenin. Her türlü güzelliği kendinize layık görün. Toplum kurallarına mutlaka saygı gösterin. Tanımasanız dahi insanlara, mimiklerinizle de olsa selam verin, gülümseyin. Bu hem size hem de onlara iyi gelecektir.

Hiç kimse mükemmel değildir. Bilmeden hata yapmak normaldir. İnsanlar hatalarıyla doğruları bulur. Ancak hatalardan ders çıkarılmalı, yanlış yaptığınızı fark ettiğiniz anda, kısa zamanda bu gidişattan dönmek en büyük kazanımınız olacaktır. Her insan yüreğinde taşıdığı hümanizm, vicdan, güzellik ve iyilik kadar insandır. Yürekleriniz güzelliklerle, iyiliklerle, sevgi ve saygıyla dopdolu olsun. Beş yaşındaki bir çocuğu dahi ciddiye alın.

Dünyadaki hiçbir nesneye, canlıya ve bitkiye zarar vermeyin. Fakir insanları hor görmeyin, imkânlarınızdan onlara mutlaka, küçük de olsa pay ayırın, yardımcı olun. Gönlünüz hep bol ve insani güzelliklerden yana olsun.

Her ikiniz de son derece gurur duyulacak güzellikte genç insanlarsınız. Birbirinizi bulduğunuz için mutlu olun. Sizler tabiatın birbirinize bahşettiği en büyük armağanlarsınız. Birbirinizi çok ama çok sevin. Özverili olun ve altını çizmek gerekirse, yeri geldiğinde özür dilemesini bilin. Bir yaşındaki bebekten de gerekirse özür dileyin. İnsani erdemlere sarmaşıklar misali sıkıca sarılın, bu sizin büyüklüğünüz olacaktır. 

Evinizin bir köşesinde, ruhunuza iyimserlik katacak, saksılarda ve vazolarda renk renk çiçekleriniz hiç eksik olmasın. Çiçeklerin kokusu evinizin içine doluşsun. Aldığınız her nefeste güzelim çiçeklerin mis kokularının katkısı olsun. İnsan hayatı zaten içinden çıkılamayacak girift, ama sizin gözleriniz dünyanıza mutluluk saçsın.

Sizler buradayken de sizleri çok az görüyordum. Şimdi ise çok uzaklara, uzunca bir zaman için gidiyorsunuz. Artık sizleri daha çok özleyeceğim. Gökyüzünün maviliğine, bal renkli güneşe aynı anda bakamayacağız. Siz sabah uyandığınızda, biz burada uyumak üzere yatağa gideceğiz. Her koşulda, aklımda ve yüreğimin en güzel köşesinde olacaksınız. Her gün ve her an neler yaptığınızı, nasıl olduğunuzu merak ediyor olacağım. Kalbimin her atışında sizler olacaksınız, o sizin için çarpacak. İki oğlum vardı, şimdi de güzeller güzeli bir kızım var. Sizlerden dolayı olan zenginliğim beni mutlu ediyor.

Biz anne ve babalarınızı mümkün olduğu kadar ihmal etmemeye çalışın. Ebeveynlerinize vakit ayırın. Arkasında durun. Sevgi ve saygınızı eksik etmeyin. Bundan sonrasında bizlerin sadece sizin sevginize ihtiyacımız var. Yaşlılığa doğru hızla yol alırken, sevginiz bizlerin en büyük tesellisi olacak ve bu paha biçilmez duyguyla ayakta kalacağız. İnsanlar ne kadar yoğun olurlarsa olsunlar, istedikleri zaman sevdiklerine her zaman vakit ayırabilirler. Hiçbir insanın günü yirmi beş saatten ibaret değildir. Yoğunluk bahaneleri onları önemsememek anlamındadır. Derler ki; bahane, istemeyenlerin oksijenidir. Kralların dahi günlük 24 saatleri vardır. Onlar da istedikleri zaman sevdiklerine günlerinin bir dilimini ayırırlar.

Sevdiğiniz her şeye rahatsızlık vermeden dokunun. Sevgiyle güzelleştirin, bu duyguyu usulca dokunmakla ifade edin. İnsan sadece sevdiğine dokunur. Ama en çok sevdiğinize dahi bütün alanınızı açmayın. Kendinize ait özel bir alanınız mutlaka olsun. Bu korunaklı alanın bekçileri sizlersiniz, salt size ait olan bu yere kimseleri almamaya çalışın. Kirpiler kış uykusuna yattıkları zaman, birbirlerine çok yaklaştıkları anda dikenleriyle acı verirler. Birbirlerinden milimlik uzaklaşmaları halinde ise üşürler. Hem üşümemek, hem de acı vermemek adına yine milimlik bir mesafeyle bu inanılmaz dengeyi sağlarlar. İnsanlar arasındaki ilişki de aslında kirpilerden farklı olmamalıdır. O mesafe korunmalı. O halde; sevdiklerimizi ne üşütmeliyiz, ne de acıtmalı!”

Son olarak şunu söylemeden edemeyeceğim. “Hayat, ancak kalbiniz yönünden, yani soldan bakarsanız, insani ve güzeldir. O taraf ki, tek gayeleri hayatı zehir olmaktan kurtarmanın çabası içinde, salt güzelliklerden yana olanların yanıdır. Sizleri kendi bakış açıma çekmek istediğimden değil, daha insani bir duruş olduğu içindir söylemim”.

 

Yazılacaklar o kadar çok ki, belki kitaplar dolusu. Bu naçizane yazdıklarımı nasihat olarak görmeyin lütfen. Evlatlarını canından çok seven bir babanın, onlar adına yüreğinden geçenler olarak algılarsanız sevinirim. Baba, sen bunları yaptın mı diye soracak olursanız, buna da verilecek cevabım yok. Belki yapabildiğim kadarıyla yapmışımdır.

Elbette bu oran, benim istediğim çıta yüksekliğinin çok altında kalmıştır. Ben sizden sadece imkânlarınız dahilinde çıtanızı yüksek tutmanızı istedim, her zaman ve her halinizle, sizlerle büyük gurur duyuyor olacağım. Bu da beni mutlu etmeye yetecektir. Hepsinden önemlisi; yokluğunuzda sizleri çok özleyeceğim ve de gerçek şudur ki, her ikinizi de çok ama çok sevdiğimdir. İyi ki, bütün güzelliğinizle varsınız. Anne ve baba olarak hayatımızın en güzel, en değerli varlıklarısınız. Babalar her ne kadar saklı sevseler de ben yine de bütün açıklığıyla söylemek isterim ve bilmenizi isterim ki, ben sizleri çok ama çok seviyorum! Sevgilerimle…              

 

 

 

Amsterdam, 23 Ağustos 2021 

 

 

CHARLOTTE CAFE Annem, bildim bileli hasta, ömrü böyle geçti diyebilirim. Lakin bu kez hayli ilerlemiş olan yaşı ile artık uzatmaları oynuyo...