10 Mart 2021 Çarşamba

KARDELEN ÇİÇEKLERİ, KİTAPLAR VE BAHAR



KARDELEN ÇİÇEKLERİ, KİTAPLAR VE BAHAR


Olanca güzelliği ile insan aklını dumanlayan çiçekler diyarı ülkenin, şipşirin çiçek şehri Amsterdam’a gökkuşağı renkleri ile bahar nazlanmalarla yeniden geliyor. Bütün dünyada olduğu üzere, burada da art arda cemreler düşüyor. Doğa hamile. Toprağa saçılan tohumlar bir anda yeşeriyor, filizleniyor. Geride kalan her dakikada yeni yeni çiçekler dünyaya "merhaba" deyip, kendisine has alımlı renkleri ile boy gösteriyorlar. Toprakla cilveleşiyorlar. Sesleri çıktığı kadar bağırıp "En güzel benim," deme iddiasındalar. Nergis her zamanki mağrurluğu ile "Hayır... Hayır... En güzel benim," diye diretiyor. Çirkin çiçek yok. Bir tanesi dahi çirkin görünümlü olsa, zaten adı çiçek olmazdı. Sarı kanatlı bir kelebek nergisi onaylamak istermiş gibi, gelip onun narin sarı çiçeklerine konuyor. Arılar pür telaş vızıltılarla uçuşuyorlar.

Bahar geliyor. İnsanlar bir yılı aşkın süregelen ve artık psikolojilerini bozmaya başlayan salgının ardından, buruklukla da olsa umutlarını tazeliyorlar. Açan onca çiçeğin arasında kardelenler öbekler halinde kar beyazı çiçekleri ile toprağa bakar gibiler. Adeta mütevazilikleri ve kırılganlıkları ile çok geçmeden dikkatleri cezbediyorlar. Gelincikler gibi nazlı, güzel ve hassas çiçekler.  Kardelenler adeta canlıları yeniden hayata bağlanması gerektiği duygusunu uyandıran muştu çiçekleri. Kardelen çiçekleri ile doğuyor gün ve fısıldıyorlar kulağımıza: "Bakın... Bakın bahar geldi."

Bir rivayete göre; “kardelen çiçeği,” uzağında, hem de çok uzağında olan güneşi hiç görmediği halde, etrafında yer alan diğer bitkilerin övgülü anlatımlarından oldukça etkilenir. Çimen yeşili gözlerinde hayal ettiği bal renkli olduğunu söyledikleri güneşe, onun saçtığı inanılmaz aydınlığa, büyüleyici huzmelerine deliler gibi yanıp tutuşur ve platonik bir aşkla bağlanır. Ak çarşafları andıran soğuk karların altından, beyaz küpelere benzeyen çiçekli başını çıkarıp güneşi görebilmek için bütün gün çırpınır. Fakat onca efor harcamasına rağmen, aşkından yanıp tutuştuğu güneşi görmeyi başaramaz. Sabahlara kadar gözlerine uyku girmez ve uyuyamaz. En son çareyi Tanrı’nın huzuruna çıkmakta bulur ve ondan medet umar. Tanrıya, bu onulmaz derdine çare bulması için yalvarır. Çok geçmeden Tanrının o bilinen gür sesi yeri göğü yankılanmalarla inletir. Sesi gür çıksa da Tanrı şefkat doludur, iyi günündedir.

“Sevgili kardelen, dosyana biraz göz gezdirdim. Kabarık bir dosya değil. Edindiğim bilgiye göre sen çok narin, özverili ve koşullar ne olursa olsun, inatla yaşama tutunmasını bilen bir çiçeksin. Gösterdiğin büyük azmin ile seni taktir ediyorum. Yüreğinde barındırdığın aşka da saygı duyuyorum. Ama bilinen bir gerçek de var ki, eğer güneşi görecek olursan, kanımca hemen ölürsün. Buna dayanamazsın. Benden söylemesi. Bu durumda en fazla iki seçeneğin var. Ya güneş, ya da canın. Diyeceğim o ki; tercih senin. Sana iki gün süre veriyorum. Git ve bu iki gün boyunca iyice düşün. İki günün sonunda da gel ve bana kararını bildir. Ben de ona göre hareket edeyim. Keşke daha fazlasını yapabilsem. Tanrı da olsam elimden gelen maalesef bu. Sana daha fazla yardımcı olmayı çok isterdim. Dünya güzeli nadir bir çiçeksin.”

Kardelen iki gün boyunca sürekli aşkını düşünür. Seçenekler oldukça zorludur. Karar vermek hiç de kolay değildir. Ama güneşi görmemek, onun için zaten ölümden farksızdır. Gözlerine bir damla uyku girmez. Yanı başında taze gelin gibi salınan kırmızı bir lale uykusu gelmiyorsa bir çitten atlayan koyunları saymasını önerse de milyonuncu koyunda dahi uykusu gelmez. Geçen iki gün içinde sararıp solmak üzeredir. Kötüye giden sağlığını da göz önüne bulundurur ve kalbinin dinmeyen sesine de kulak verir. Vakit kaybetmeksizin, tereddüt etmeden, yeniden Tanrı’nın katına çıkar ve kararını bildirir. Tanrı da kardelenin kararına saygı gösterir.

Kardelen, artık karlar arasından sıyrılıp sevdiğini görebilecektir. Onun aydınlığını görmek, kar altında üşüyen bedenini biraz olsun ısıtmak ve böylelikle sevdiğini bedeninde hissetmek istiyordu. Ona uzaktan da olsa kadın küpesine benzetilen çiçeklerinin, kar beyazı çiçeklerinin yapraklarını üst üste açıp kapamalarla, ömrü yettiğince aşkına işmar etmek istiyordu. Bütün gücünü toplar, çırpınmalarla karı delmeyi başarır ve nihayet güneşi görür. Ancak ömrünün bu denli kısa süreceğini sanmıyordu. Güneş ile karşı karşıya gelir gelmez, kar beyazı çiçekleri oracıkta karların üzerine düştü. Hayata çiçeklerini kapattı. Güneş bu aşktan bihaber ışık ve ısı yaymaya devam etti.

Çoğu öykünün bir tür yol göstericiliği vardır. Her hâlükârda dünya insanlığının bu öyküden de çıkaracağı kıssadan hisseler bellidir. Olur ya güzel ve şansınızın yaver gittiği bir gününüzdesinizdir, gönlünüzde barındırdığınız hayatınızın insanı, ruh ikizinizle tesadüf eseri bir yerlerde yollarınız kesişir, ona rastlarsanız. Olmadı, üstüne birde gönlünüzü kaptırırsanız, bu kalbinizin daha çok çarpmasını beraberinde getiren sevdanın şartları ne denli çetin olursa olsun, bir kardelen gibi cesur olmanız ve sevginizin arkasında dimdik durmanızı gerektirir. Size yakışan elbette budur. Kalbinizin bütün hücrelerine yayılan, sizlere toz pembe hayaller kurduran aşkınıza böylelikle gereken emeği de vermiş olursunuz. Çünkü sevgi emek ile yol alır!

Aynı zamanda kardelenler kış aylarında çiçek açtıklarından, tıpkı hediye edilen ve aydınlık saçan kitaplar gibi, tutar bir sevdiğinize bu çiçeklerden hediye ederseniz, o kişinin sizin için özel olduğunu da vurgulamış olursunuz. Kardelenler dondurucu karların altında sabırla gün yüzüne çıkmayı beklediklerinden, sabrın ve özverinin de simgesidirler. Kadın küpelerine benzeyen çiçekleri ile yine hediye edilene, yere doğru eğik boyunları ile adeta; “Senden gelene razıyım.” der gibiler. Bu çiçekler o denli anlamlı ve güzeldirler!

Kardelenler gibi dünyamızın ve insanlığın ufkunun daha çok aydınlık olmasını arzu ediyorsak, her iyi kitabın birer güneş olduğu farz edersek ve yazılı eserlere olan sevgimizin daha çok olunması halinde, edinilen aydınlanma ile de insanlık kör karanlıkları ardında bırakacaktır. İnsanlar, söz konusu güzelim kardelenlerin tersine güneşi-aydınlığı gördükleri zaman ölmezler.

Yaşar Kemal, “Güneşi kadınlar doğurur,” diyen, Mezopotamya'nın kadim halklarından olan Ezidilerin dualar etmek maksadı ile güneşe yönelmesini ne de güzel betimler.

“Ezidiler, günde üç kez güneşe döner, dua ederler. Her isteyen, çoluk çocuk, genç yaşlı olsun, şeyh olsun, emir olsun, herkes güneşin karşısına geçer, içinden ne geçiyorsa güneşe söyler. Belki de insan soyunun şimdiye kadar söylediği en güzel dualar onlardır. Belki de en güzel türküler, en güzel şiirler bu dualardan çıkmıştır. Belki de Mezopotamya’nın bütün destanlarının temelinde bu dualar vardır.”

İnsanlar, güneşe ve aydınlığa doğru yönlerini ne kadar çok sapsarı bir ayçiçeği misali usulca dönerlerse; bedensel, ruhsal ve zihinsel olarak da o denli daha sağlıklı olacaklar. İnsan denilen canlıya daha çok yakışır şekilde düşünecek hale gelecekler ve böyle hareket edeceklerdir. Böylelikle kör eden karanlığın köküne de kibrit suyu dökmüş olacaklar. Aydınlık insanlığa iyi gelecektir.

 

Amsterdam, 1 Mart 2021

 

  

 

   

CHARLOTTE CAFE Annem, bildim bileli hasta, ömrü böyle geçti diyebilirim. Lakin bu kez hayli ilerlemiş olan yaşı ile artık uzatmaları oynuyo...