7 Ekim 2013 Pazartesi

ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ - DENEME



ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ

Bazı zamanlar, kimi insanlar tarafından bir zamanların fırtına-futbol oyuncusu Maradona' ya benzetildiğim oluyor. Ne kadar doğru bilemiyorum ama, bu iddiada bulunmalarında, ihtimallen saçlarımın kıvırcıklığı ve yüz hatlarım, bu benzetmeyi yapan kişiler üzerinde böylesi bir kanının oluşmasında etkin olabiliyor. Bunun gibi bir ihtimal ortada olmasına rağmen, henüz fırsat bilip ve zaman yaratıp, futbol dergilerinden veya ilgili gazete sayfalarından kırpabileceğim Maradona'nin bir resmi ile aynanın karşısına geçip, bu ünlü futbolcu ile ne kadar benzer yanımın olduğunu tetkik etmek için kendimi karşılaştıramadım. İnsanların ünlüler ile benzeştirilmesi, güzel olsa gerek. Ayrıca Maradona' nın sosyalist duruşunu hep taktir etmişimdir. Kendileri ile müşerref olamadık, bundan sonra olacağımızı da sanmıyorum. Bazıları tarafından benzetildiğim bu Latin çocuk, muhtemelen çok da iyi bir insandır. Ömrüne bereket, varsın iyiliğince sağ olsun. Ne hoş, ne ala. Başka da ne diyebilirim ki!
Görünüm olarak kimi insanlara göre, Türkiye' li birileri gibi bir görünümüm olmadığından, çoğu yerde dolaşırken söz konusu olan, Maradona görünümümle bu adam nasılsa bizim lisanımızı bilmiyordur ihtimalinin büyüklüğü ile, etraftan duyulur kaygısı olmadan- sansürsüz, rahatça Türkçe konuşuluyor. Bu benim için bir nevi avantaj olarak görülebilir mi, bilemiyorum. Bugüne kadar pek çok kırpılma gereksinimi görülmeyen konuşmaya tanık oldum. Çoğu zaman insanların özeli deyip, duyduklarımdan dolayı yüzümün kızardığını hissederek, oralardan uzaklaşma eğilimine girsem de, bazen de uzaklaşamıyorsunuz.
Son yaşadığım olayın, öyle sansürlük durumu olmasa da, yine de ilginç bir yanı vardı. Bizim meşhur, aylardır dört gözle beklenen nur topu "Demokratikleşme Paketimizin" açıklandığı günün sonrasıydı. Amsterdam'da oturduğum yere yakın olan bir marketten alış veriş yapıyordum. Bu sırada yanımdan iki tane türbanlı (Bu açıklamayı sadece görünümlerini anlatmak gayesi ile detay olsun diye düşüyorum. Yoksa her insan istediği gibi giyinebilmelidir, ama yine de çarşafa veya burkaya vardıracak kadar olmamalıdır diye de düşünmeden edemiyorum.) Türkiyeli otuz beş-kırk yaşlarındaki bayanın yanımdan geçtiklerini gördüm. Bayanlardan siyah turbanı olan, pembe türbanlıya dönerek;
"Gördün mü qı, senin Tayyip ne yaptı, dün.
Bende büyük bir merak saldığı gibi, pembeli bayan da bir hayli meraklanıp;
"A..a.. ne yaptı ki qı?"
Aklıma ilk gelen, Kasımpaşa'lılığını göz önünde bulundurarak; Erdoğan, Devlet Bahçeli'ye mi, yoksa Kılıçdaroğlu'na mı tokat attı, oldu. Yanılmıştım, Erdoğan o kadar da ileri gitmemişti.
"Aboo... Duymadın mı qı, dün Türkiye'mizi nasıl da özgürlükler ülkesi yaptı". Pembe türbanlı bayan arkadaşının anlattıklarını can kulağı ile dinlerken, ben kasaya yanaşmıştım. Bahşedilen özgürlüklerden dehşetli mutlu olan bayanların ilginç konuşmalarının devamını ne yazık ki duyamadım. Ve biz, yani ben, pembe ve siyah türbanlı bayan bu konuşmalar yapılırken, ülkemizde kırıntı halinde olan, lütfedilerek sunulan özgürlüklerin bin katını onlarca yıldır uygulayan bir ülkede yaşıyor ve nur topu-ucube paketimizin getirdiği özgürlüklerle , "görmemişin bir oğlu olmuştu ve mukaddes  çükünü koparmıştı"  türünden böbürlenerek övünüyorduk.
Pakette yer alan özgürlükleri, Hollanda gibi bir ülkede açıklamaya kalksanız, adamlar anlattıklarınızı anlamakta oldukça zorlanacakları gibi, hiç bir anlam veremeyip, bir o kadar da komik bulacaklardır. En dikkat çeken özgürlüğümüz, alfabemizde olanı idi. Seksen beş yıl öncesinde zavallı, hiç bir terör eylemine karışmamış, kimselerin tavuğuna kış dememiş, en hafif yüz kızartıcı hiç bir suçu olmayan; Q, X ve W harflerinin yasaklandığını ve bunun serbest kaldığını açıklamak dahi bir Avrupalının nezdinde, insanı oldukça küçük düşüreceği gibi, bunu açıklamakla, abesle iştigalin en büyüğünü etmiş olursunuz. Söz konusu harflere baktığınız zaman, alımlı olduklarını da hemen görürsünüz. Q harfi kuyruklu olsa da, X ve W yere oldukça iyi basıyorlar. Avrupalı kardeşlerimize dönüp:
"Ya bak, Hans ve Maria arkadaşlar; hani nereden başlasam, bilmem ki nasıl anlatsam. Var ya, tam bundan seksen beş yıl önce, ülkemiz böyük Türkiye' yi muasır medeniyetler seviyesine getirmek isteyenler; ayağa iskarpin, bacağa pantolon, yelek, kravat ve bunları tamamlayacak olan "serpuş-şapka" ile de kellikleri kamufle ettikten sonra, aynı topraklarda binlerce yıldır yaşayan başkalarının dillerinde bolca bulunan Q, X ve W harflerini yasaklamaları gerekiyordu. Şimdi harfler üzerindeki yasaklama kalktı (buyurun buradan yakın). Ne güzel değil mi?"
Harflere özgürlük getirdiğini söyleyen de, göğsünü gere gere, bu tabuyu kaldırdığını değil de, Türkiye'yi sanki, artık dünya yaşanılır halde değil, o nedenle ülkemizi olduğu gibi alıp, Mars' a veya başka bir gezegene taşıdığı edası ile beyan edince, yaşanan ayıbı, daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu.
Onlarca yıl önce gelen dünyada eşi benzeri olmayan yasak, bir kanun maddesi ile getirilmişti. TCK' nın 222 inci maddesi gereğince söylenen aynen şöyleydi.
"Ey ahali... Duyduk duymadık demeyin. Q, X ve W harfleri devletli padişahımız tarafından yasaklanmıştır. Sakın ola; namelerinizde, evraklarınızda, düşüncelerinizde, konuşmalarınızda ve çocuklarınızın isimlerinde bu harfleri kullanayım demeyin. Bilerek veya bilmeyerek bu haltı yiyenler, Türk harf kanununa muhalefet etmekten,  iki aydan altı aya kadar kodese tıkılarak cezalandırılacaklardır. Sonra, vay ben duymadım, görmedim, bilmiyorum demeyin."
Özgürlükler elbette ki, avantaj hanesindedirler. Gelinen noktadaki dezavantaj; öğretilmesi halinde kırkar yıl daha kölesi olacağımız mıdır? Maşallah, haksız yere cezalandırılan, vuruldukları prangalarından kurtulan üç harfimiz oldu. Önümüz bayram, bir bakarsınız çiçeği burnunda yakışıklı harflerimiz, büyük veya küçük versiyonları ile Q, X ve W kol kola girip, bendeniz Maradona' nın ve sizin elinizi öpmeye gelirler. Torunlar geliyor, hasret büyük, şeker ve kolonya hazır, buyursunlar gelsinler, kapımız açık. Maradona' nın başındaki meşin top gibi, başım- gözüm üstüne.

Amsterdam, 7 Ekim 2013

CHARLOTTE CAFE Annem, bildim bileli hasta, ömrü böyle geçti diyebilirim. Lakin bu kez hayli ilerlemiş olan yaşı ile artık uzatmaları oynuyo...