16 Kasım 2022 Çarşamba



















CHARLOTTE CAFE

Annem, bildim bileli hasta, ömrü böyle geçti diyebilirim. Lakin bu kez hayli ilerlemiş olan yaşı ile artık uzatmaları oynuyor. Şimdilerde ise iyiden iyiye hasta. Diğer yandan bizim insanımızın, günümüzde ulaştığı rekor aymazlığı, kabalığı, bencilliği, sadece ve sadece doğalgazın, elektriğin nasıl pahalandığı, bu yaz domatesin de pahalı olmasından dolayı yeteri kadar konserve domates yapamadıklarını, yüz gramlık simidin 6 lira olduğunu, bir yandan da mal varlıklarının ne kadar katladığını durmaksızın konuştuğu, paradan ve alım güçlerinden başka hiç ama hiçbir şeyin gündeme getirilmediği bu ülkede, onların bu halleri ile tutarsızca, utana sıkıla “kadın hastalıkları kanseri” dediği, benimse doğrudan bu hastalığa “yumurtalık kanseri” dediğim annem hasta.
Bir kez daha bir haftalık hastane ziyaretinin ardından çektiği dayanılmaz acılara, Türkiye’de; kimilerinin kendilerini Tanrı’nın gölgesi olarak gördüğü doktorlar, yapabileceklerinin pek de kalmadığını söyleyip geçici bir çözüm olarak yaptıkları bir ağrı kesici iğnenin artından onu eve gönderdiler. Biz de alıp getirdik. Şimdi yatağında bitkin bir halde uzanıyor. Geceleri, kimilerinin yine kibarlık olsun diye “lavabo” dediği, benimse dümdüz “tuvalet” dediğim mekana giderken, karanlıkta düşmemesi için sensörlü bir lambaya ihtiyaç var diye dışarı çıktım. Bu arada mahallede bir kafe işleten Fatma Hanım'a yazdığım kitaplardan vereceğime dair söz vermiştim. Çıkmışken Fatma Hanıma da uğrayıp söz verdiğim kitaplarımdan birkaç tanesini vermek üzere Carlotte Cafe’ye geldim. Kitapları teslim ettikten sonra bira siparişimi verdim.
Tam karşımdaki bir masada, her geçen gün ile birlikte, her alanda erozyona uğrayan bir topluma alabildiğine bir inat ve büyük cesaretle, erkek tıraşı saçları ile sevgilisini karşısına alıp gözlerinin içine içine bakan, kaçamaklarla elini okşayan lezbiyen bir bayan oturuyor. İçimden ol doğallığı ile büyük cesaret gösteren bu kadını gidip kutlamak istesem de onun gösterdiği aynı medeni cesareti kendimde bulamadım, ama içim içimi yedi. Duygularım yarım kaldı.
Reklama girse de adını gizlemeyeceğim, her ne kadar “Bomonti Filtersiz” istesem de olmadığı için tavsiye üzerine aldığım “Tuborg Gold”dan bir yudum alıyorum. Aslında bir kadeh rakı da iyi giderdi ama rakı bir başına içilmiyor. Bira da akşam üzeri boş mide ile iyi gidiyor.
Bira şişesinin üzerinde dikkatimi çeken “Alman Saflık Yasası” diye bir amblem gördüm. Saflık ve yasa, böylesi bir söylemi bugüne değin duymamıştım. Meğerse, bu nadir insanda olan saflıkla ilgili bir yasa değilmiş. Merak ettim. Almanya’da 1516 yılından bu yana yürürlükte olan "Alman Saflık Yasası," dünyanın en köklü tüketici koruma yasası olarak bilinmekteymiş. Bu yasaya göre bira üretiminde kullanılan tüm hammaddelerin doğal, saf ve yüksek kalite standartlarında olması gerekiyormuş. Böylelikle bu merakımı da gidermiş oldum. Galiba, ne kadar çok meraklanırsak o kadar da çok öğreneceğiz.
İki biranın ardından her ne kadar çiş bastırsa da kalkıp tuvalete gitmemekte direniyorum. Çünkü etrafımı gözlemlemeye devam etmem gerekiyor. Bir ara kafenin sahibi Fatma Hanım masaya geliyor. O da şiir yazıyormuş. Annesi hakkında yazdığı şiirleri bir gün okutacağını söyledi. Şiirden çok anladığımı söyleyemem, ama şiir yan yana getirilmemiş sözcüklerden ibaret değilse, beni alıp götürür. Benim de annem hakkında yazdığım kitabim; “Kör Zewe’ye Mektup”u annesine olan sevgisinden dolayı zevkle okuyacağını söylüyor. Fatma Hanım’ın çok ayrıcalıklı bir özelliği var. Mahallenin bütün başı boş köpekleri Charlotte Cafe’nin ayrıcalıklı-kıymetli konukları. Onların büyük bir özelliği var ki; mekanın her alanında diledikleri yere uzanma ve oturma hakkına sahipler. Rahatsız edilmeleri kesinlikle yasak. Yoksa kapı dışarı edilmeniz kaçınılmaz. Hatta öncelikleri ve dokunulmazlıkları da var diyebiliriz.
Yukarıda karamsarca değindiğim toplumumuzun o oldukça nahoş olan hallerine rağmen, Fatma Hanım gibi "endemik insanlar" da var. Uçan sineğe dahi arabasının defalarca klakson öttüren bu ülkedeki insanlara karşı inatla ve aşkla güzel olmaya devam eden insanlar hala yok değil. Allahtan, artık küçük bir grup haline dönüşmüş olan bu insanlar da varlıklarını sürdürme çabasındalar. Onlar da olmasalardı, toplumun travmalı bu ruh haliyle, mevcut koşullarda burada yaşamak daha da çekilmez bir hal alırdı.
Dedim ya, annem hasta. Umarım hakem, yaşantısı esnasında kendisine yapılan onca faullü hareketi değerlendirmeye alır, oyunu daha az acının çekildiği ek uzatmalarla biraz daha sürdürür. Belki de annem kendisinden beklediğimiz sürpriz hamleyle olmadık bir anda, ters köşe atışı ile bir gol atar ve hayatı 1-0 mağlup eder.
Ve bugün takvimler 10 Kasım tarihini gösteriyor. Aklınıza alışılageldiği gibi hemen başka şeyler gelmesin. Ola ki geldi, kastım o değil. Benim meramım başka. Bugün hepsinden çok daha önemlisi, eşimin doğum günü. O, doğum gününde İstanbul’da, ben ise Ankara’dayım. Birlikte nice yıllara diyeyim. DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN AYNUR.

Ankara, 10 Kasım 2022

CHARLOTTE CAFE Annem, bildim bileli hasta, ömrü böyle geçti diyebilirim. Lakin bu kez hayli ilerlemiş olan yaşı ile artık uzatmaları oynuyo...