GOYİMLERİ
BEKLERKEN
“Aldırmadan,
acımadan, utanmadan
Kocaman
yüksek duvarlar ördüler dört yanıma.
İşte
oturuyorum şimdi umutsuz
Bu
yazgı
kemiriyor beynimi, başka şey yok aklımda;
Yapacak
neler vardı
dışarıda.
Ah,
duvarları
örerken nasıl görmedim onları?
Ne
sesini duydum örücülerin, ne gürültüsünü.
Çıt
çıkartmadan kapamışlar bana dünya kapılarını.”
Kavafis,
Barbarları
Beklerken (Duvarlar)
O
bir “goyim”. Musa Peygamberin deri tabakaları
üzerine büyük bir ihtimamla yazdığı, Yahudilerin kutsal
kitaplarından Talmud’da sık sık bahsettiği bir goyim o. Kutsal
kitap Talmud’a göre Yahudi olmayan herkes birer goyimdir. Bu
sözcük Müslümanların “gavur-kâfir” tabirleriyle birebir
aynı anlama gelse de goyim olmanın aşağılanma seviyesi diye
adlandıracağımız kırık çıtanın yüksekliği, Yahudilik
inancına göre çok daha yukarılardadır.
Öyle
ki aslında
o bir canlı olarak insan bile değildir. Yahudi olmayan, bir diğer
adıyla, yani goyimler, Tanrı tarafından insan görünümünde
yaratılmış hilkat garibesi-mendebur ucubelerdir. Dünyanın yegane
sahibi ve tek üstün ırk olan Yahudilerin emirlerine amade,
ilelebet el pençe bekleyen kürek mahkûmu hizmetçilerdir goyimler.
Gerçek bir Yahudi’nin gözünde goyim denilen kişilik, sözüm
ona canlı bir yaratık olsa da gerçek anlamda bir hiç bile
değildir.
Günümüzde
ürperti veren bir yükselişle nüfusu yedi milyar gibi devasa bir
sayıyı ardında bırakan; çeşitli din, dil, ırk, renk, katman,
dünya görüşü ve pek çok bariz farklılıktan oluşan insanlığın
arasında da, ne idüğü belirsiz, hani mecazi anlamda tam da
Yahudilerin tanımlamalarıyla örtüşen, bir goyim de
diyebileceğimiz bir gramlık faydasından çok milyonlarca kat daha
fazla zarara sebebiyet veren pek çok ucube yaratık hiçbir engele
takılmadan fütursuzca ellerini kollarını sallaya sallaya
dolaşmaktadırlar. Bu kişiliklerin pek çoğumuzun yüreklerinde
zamanla açtıkları yaralar dehşetli acılara neden oluyor.
Aldığımız nefesle inip kalkan göğüs kafesimizin sol yanındaki
cevherde şefkatle korumaya çalıştığımız, adeta kuş tüyü
yatağında mışıl mışıl huzur içinde uyuyan mutluluğumuzun,
en nihayetinde kanatlarını hızla çırpan minik bir serçe misali
uçup gitmesine neden oluyorlar.
Bir goyimle yaşanan
ilişkide yapılan kötülük insan yüreğinde beterin beteri, adeta
nefes aldırmaz bir kâbus olup üzerinize çöreklenir. İnsan
kendisini apansız bir uzam boşluğuna düşmüş gibi hisseder. Çok
geçmeden kendinizi koca bir dağın yorgunluğunda bulursunuz.
Goyime sarf ettiğiniz onca emek, yapılan onca iyilik, verilen
insani değer kendileri tarafından bir anda sıfırlanır.
Goyimla
kurulan her ilişki, insanoğluna en nihayetinde büyük bir
mutsuzluk getirir. Bu birlikteliğin getirisiyle dünyası başına
dar edilir, bir çırpıda her şey tuzla buz olur. Yıllar yılı
oluşturma çabası içinde olduğu güzelim insani düzen alabora
edilir. Sebep olduğu depremin sarsıntısı ise, yaşanan şokun
etkisinde, yârinin yanağından doyulmaz buseler alan dudaklarını
uçuklatacak kadar büyük olur. Kişi üzerinde yarattığı hasarın
bertaraf edilip giderilmesi çoğu zaman oldukça uzun bir zamanını
alabilir. Ömrünüzün geriye kalan kısmını yüreğinize goyim
tarafından doldurulan cam kırıklarıyla geçirirsiniz. Verilen
tahribat mağdurun ruhsal hassasiyetine de bağlı olarak onlarca yıl
sürebilir. Goyim insanı insan kılan değer yargılarının köküne
kibrit suyu çeker. Hatır, iyilik, örf, âdet, incelik, nezaket,
güzellik ve sevgiye zerre kadar mekân tanımaz. Bunlar bir goyim
için içi boş, kof ve kıymeti harbiyesi sıfırın çok altında
olan gereksiz kavramlardır. Değil bir fincan acı kahvenin, sunulan
tonlarca balın hatırı saniyelik değildir. Ancak işi görülene
kadar bu kavramlara önem verir gibi gözükmesini de çok iyi bilir.
Zaten köprü geçildikten hemen sonra, bu kavramlar yanı başındaki
suya kaşla göz arasında hemencecik, vefasızlığın timsali olan
bir tekmeyle atılır. Elbette onun da goyim olmasını
gerektirecek nedenler ve bu olumsuzluğa zemin teşkil edecek ortam
veya derin bataklık bütün belirleyiciliğiyle mevcuttur. İşin
acı tarafı, söz konusu kişilik istese de bu konuda elinden bir
şey gelmez. Zamanında savunmasız olan ve bulunduğu ortamdan
kaynaklanan nedenlerle, bu kişiliği tamamen eline geçiren ahtapot
görünümündeki karmaşık manevi güç onlarca koluyla onu
kenetler. Bundan sonrasında can havliyle ortaya konacak olan
çırpınışlar haliyle beyhude kalır. Goyimliğini tüm
kırıcılığı, insanlara verdiği manevi tahribat, sınırsız
arsızlık, kof ukalalılık, densizliği, mide bulandıran ve zerre
kadar olmayan vefasızlığını, pes ettiren nankörlüğü, ihaneti
ve daha akla hayale gelebilecek olan bütün olumsuz yanlarıyla
sürdürmek zorundadır. Bu gayri insani tavırlar, artık onun
vazgeçemeyeceği yegane temel besin kaynağıdır. O artık
misyonunu acımasızca sürdürmek yükümlülüğündedir.
O dünyaya goyim
olarak gelmemiştir. Aslında goyim biçaredir, bu iğrenç kişilik
yapılanması konusunda yapabileceği pek bir şey yoktur. Öyle veya
böyle serde goyimliğin genleri onda da silsile yolunu takiple gelip
dört başı mamur bir edayla yayıla yayıla beyninde bağdaş
kurmuştur. Daha sonraları bu olumsuzluğun farkına varsa da böyle
olmasını zorunlu kılan, insanlık için çok nahoş durumlar
doğuran ve artık yerleşik bir hal alan iğrenç kişiliği,
zavallı benliğinden söküp atması olanaksızdır. Zamanla gelinen
geriye dönüşün olmadığı aşamada kendisinden goyimleştiğini
görmesini beklemek de haksızlık olur. Zira söz konusu kişilik ve
ortam bu halinin gayet normal, hatta vaziyetin tamamen berkemal
olduğu algısına kapılır. Vicdani muhasebe zaruriyetinin
gereksizliğine, herhangi bir olumsuzluğun hiç de mevzubahis
olmadığına bütün doğallığıyla kendisini ikna eder.
Goyim
kişilik genelde çok elverişsiz ve özellikle de sevgisiz bir
ortamda dünyaya gelir. Elde olmayan avuçta zaten nafiledir. Bu
ortamda “at ve avrat yoktur. Şan, silah, şöhret zurnada
peşrevdir”. Yoksulluk çoğunlukla diz boyudur. Kırıntı halinde
de olsa sevginin minik kırıntılarına, devasa büyüteçlerle de
baksanız, iğne ucu büyüklüğündeki herhangi bir izine maalesef
rastlayamazsınız. Toplum, ilgi, nezaket, duygu, vicdan, empati ve
pek çok benzeri kavramla hiç ilintili değildirler. Yer aldığı
olabildiğince olumsuz bir konumda olan ortam, onun adeta besin
kaynağına dönüşür ve bu kaygan zeminde goyim kişilik, söz
konusu misyon adayının dimağında gün geçtikçe güverir.
Goyim
başkaları tarafından
sevilmez. Halet-i ruhiyesinin ve tavırlarının iticiliği herkes
tarafından bariz bir şekilde görülebilir. Küllenen sönük
yıldızıyla, kendisi de dahil olmak üzere hiç kimseyle barışık
değildir. Bütün konulardaki tılsımlarını tamamen kaçırtmıştır.
Sürekli tedirgin, huysuz, haşarı, huzursuz, hırslı, hırçın,
köylü kurnazı, kaçık, kaba, kavgacı, kırıcı, tam bir huşunet
yanlısı, yaralayıcı, yırtıcı ve yıkıcıdır. Diz boyunu aşan
megalomanlığı her an ayyuktadır. En büyük kendisidir, başka
büyük yoktur. Her şeyi o bilir. En iyiyi o yapar. Tek doğru ona
ait olandır. Mercimekten hallice beyniyle her daim ve her yerde “ulu
hazretleri” ön plandadırlar. Onun dipsiz kuyu egosunun önüne
geçmek olası değildir, bir milimlik çıkarı her türlü değerin
binlerce kat üstündedir. Dünya denilen “kavanoz kıçlı” bin
bir güzelliği ve çirkinliği bünyesinde barındıran yaşlı
gezegen, zaten onların etrafında ve adeta onların yüzü suyu
hürmetine durmaksızın fır döner. Bütün keramet onlardadır.
Bu
bağlamda
söylenecek şey, goyimlerin daha fazla insanı huzursuzluğa,
mutsuzluğa, biçareliğe ve yüreklerinin oluk oluk kanamasına
sebebiyet vermemeleridir. Her ne kadar Nâzım misali, “Yürek
değil be, çarıkmış bu, manda gönünden, teper ha babam teper,
paralanmaz, teper taşlı yolları” deyip ciddiye almadan üzerinize
almak istemezseniz de goyimler insanlığa büyük zararlar veriyor.
“Denizler ortasında yelkensiz, dipsiz kuyularda merdivensiz” çar
naçar bırakılmanız an meselesidir. İnsanların dört çevresini
dikenli tellerle çevrili yüksek burçlu mutsuzluk duvarlarıyla
örüyorlar. Bu duvarlar, mağdur olan insanlara dayanılmaz acılar
verip sevgi dolu kalplerinde ise oluk oluk kanayan onulmaz yaralar
açıyor.
Dört
gözle bekleneduran, biteviye “Godot’yu bekler” gibi şirret
kişilikli goyimler veya barbarlar olmamalı. Sevgiyle, olabildiğince
bir genişlikte kucak açılan, kızıl güller, karanfiller, mor
menevşeler, mimozalar, mis kokulu -güzelim- nazlı kır
çiçekleriyle karşılanan insanlık ve güzellik olmalı. Ola ki
bir tesadüf eseri isteminiz dışında bir goyimle yolunuz
kesişirse, tez elden lavlarını püsküren bir yanardağdan,
tsunami, veba, deprem, sel baskını, hortum fırtınası ve akla
gelen bütün felaketlerden kaçarca-sına uzaklaşın. Yem olmayın,
kurtarın kendinizi.
Anadolu’da söylenegelen ve kıymeti harbiyesi çok olan deyimdir: “Katran kaynatılarak şeker elde edilmez.” Goyime ne yaparsanız yapın, isterseniz allayıp pullayın, altın veya gümüş suyuna batırın, başınıza taç yapıp taşıyın ama goyimle bir yerlere varılmaz. Ancak hepten bir daha belinizi doğrultmamak üzere yok olursunuz. Bahar yüzü göremezsiniz. Güneş yüzünü sizden saklar. Ay küskün bir halde çok uzaklara kaçar. Var etmek çabası içinde olduğunuz lolipop renklerindeki dünyanız kararır. Yüreğiniz sararır. Kanınız durur. Aklınızın suyu çekilir. “Aşil topuğunuzdan” vurulmanız an meselesidir. Hain pusularda bekleyen insanlık düşmanı bu eciş bücüş, sinsi kişilikler ne kadar tez elden keşfedilir ve var olan ilişkide araya ne kadar çok mesafe konulursa, edinilen hasar da o denli asgari düzeyde olur. Dikkat, sağdan, soldan, aşağıdan, yukarıdan, önden ve arkadan goyimler geliyor!
Anadolu’da söylenegelen ve kıymeti harbiyesi çok olan deyimdir: “Katran kaynatılarak şeker elde edilmez.” Goyime ne yaparsanız yapın, isterseniz allayıp pullayın, altın veya gümüş suyuna batırın, başınıza taç yapıp taşıyın ama goyimle bir yerlere varılmaz. Ancak hepten bir daha belinizi doğrultmamak üzere yok olursunuz. Bahar yüzü göremezsiniz. Güneş yüzünü sizden saklar. Ay küskün bir halde çok uzaklara kaçar. Var etmek çabası içinde olduğunuz lolipop renklerindeki dünyanız kararır. Yüreğiniz sararır. Kanınız durur. Aklınızın suyu çekilir. “Aşil topuğunuzdan” vurulmanız an meselesidir. Hain pusularda bekleyen insanlık düşmanı bu eciş bücüş, sinsi kişilikler ne kadar tez elden keşfedilir ve var olan ilişkide araya ne kadar çok mesafe konulursa, edinilen hasar da o denli asgari düzeyde olur. Dikkat, sağdan, soldan, aşağıdan, yukarıdan, önden ve arkadan goyimler geliyor!
Amsterdam,
16 Eylül 2004