5 Ocak 2022 Çarşamba

"İNCİRLER OLANA KADAR"




"İNCİRLER OLANA KADAR"

 

Türkiye ve Yunanistan'ın arasında safir taşı mavi bir gerdanlık misali süzülen Ege Denizi kıyılarında yayılan cennet topraklarda, kış ve bahar mevsimleri ellili yılların son yıllarına denk gelen, o yılda da bu diyarlarda zıt ikili olmadıklarını kanıtlamak için bir kez daha güzelce kol kola girdiler. Kış, gözlerden uzak diyarlarda estirdiği soğukları bir tarafa bıraktı, bu coğrafyadaki nazlı bahara her zamanki gibi içten bir şefkatle "Ooy kıyamam ben sana," deyip kıyamadı, onun coşkusuna dokunmamaya, incitmemeye, üzmemeye ve sarsmamaya özen gösterdi. Nezaketle yere doğru gerdan kırıp baharı buyur etti. Şerbet tadında esen, baskın meltem rüzgarları dört bir yanı dağı, taşı, tepeleri, dereleri, ovaları ve her türlü bitkiyi sevgili gibi okşadı. Kış mevsimi Ege insanını soba, odun ve kömürle uğraşmak gibi bir sıkıntının içine sokmadı. Hele de mart ayında, onların kazma ve küreklerine el insaf deyip yaktırmak gibi bir yeltenmesi hiç olmadı. Bu alet ve edevatın depolarında olduğu gibi kalmasını bir kez daha yeğledi. 

Öykümüzün geçtiği İzmir’in Tire ilçesinde de kış mevsimi, erkeklere kapılarının arkasına astıkları buruşuk kareli ceketlerini ve kadınlara da çeyiz sandıklarında, kendi el emekleri, göz nurları, ördükleri renk renk yünlü yeleklerini çıkartıp iki hafta, bilemediniz üç hafta giydirdi. Bu kol kola iki mevsim bir yumurtanın ikizi gibi değillerse de adeta az farklılık gösteren iki kardeş gibi benzerlikler gösterdi.

Torbalı yolu üzerinde bir tepeliğin hemen yamacında meşe ormanlarıyla kaplı geniş ovalık bir yerde yaklaşık yüz elli yıl önce buraya göç eden Yörükler tarafından kurulan Karatekeli Köyündendi Halis. Köy gözleri rahatsız edecek kadar yeşillikler içinde kaybolmuş-yeşil, yeşil zümrüttü. Ailenin daha sonraları bu güzel Yörük köyünden Tire'ye taşınmasının ardından, Halis burada itfaiye eri olarak işe başladı. Her ne kadar taşınmanın ardından;

Kendi aralarında, “Tire’ye geldik gari, gari demeyelim gari,” deseler de ailece ayrı gayrı gözetmeden "gari" demeyi sürdürdüler. Artık çakı gibi bir itfaiye eri olan ve evlenmeye hazır olan Halis, Tire’de büyükçe bir bahçeli evde babası Hayrı Efendi, annesi Ganime Hatun, iki erkek ve bir kız kardeşi  ile yaşıyordu. Ganime Hatun, evlilik yaşına gelen büyük oğlu Halis için etrafı kolaçan edip gelinlik kız arayışına girmişti. Oturdukları mahallenin yan mahallesinde bulunan Buğday Dede Camii imamı İsmail Hocanın kızı Saniye’nin methini duydu. Küçük oğlu Hasan ile İsmail Hocanın hanımı Şaziye’ye haber saldı. Ziyaret gününü ayarladı. Yatağında defalarca “Fatiha suresi ve Ayetel Kürsiler” okudu, üfledi. Sabah ola hayır ola! Allah elbette yar ve yardımcısı olacaktı. 

Hayata sıkıca tutunan, tuttuğunu koparan ve kazara yere düşmesi halinde dahi yerden bir avuç toprakla ayağa kalkan bir kadındı, Ganime hatun. Görücüye gitme günü hemen ertesi gündü. Öğle sonrası yola çıktı. Ganime Hatun her ne kadar sigara içmese de İsmail Hocanın evi kendilerine bir değilse de iki sigara içimi uzaklığındaydı, soluğu koştura koştura tez elden İsmail Hocanın evinde aldı. Kapıyı alacaklı gibi tıklattı demek yerinde olur, alacaklıydı, çünkü kızlarını oğluna alacaktı. Maviye boyalı ahşap bahçe kapısını, “Kim ooo? Kim oooo? Geldim... Geldiiimm...” diye söylene söylene Şaziye Hanım açtı. Karşısında uzaktan tanıdığı Ganime Hatunu görünce, söylenmeyi bıraktı. Onun ne için geldiğini anında anladı. 

İsmail Hoca evde değildi. Saniye ve annesi evde yalnızlardı. Ganime Hatunun da geleceğini bildiklerinden anne-kız birlikte çayın yanında sunmak için kek ve kurabiye yaptılar, evlerini temizleyip havalandırdılar. Dışarıdan cam kenarına Vita yağı tenekelerine ektikleri küpe ve selluka çiçeklerine su verip bakımlarını yaptılar. Çiçekler adeta kendilerine geldiler, yaprakları yeniden yeşile boyandı, ev sahiplerinden memnun, gülümsediler. Kedileri Mırmır’ın ayak altında dolanmaması için karnını doyurup bahçeye saldılar. Mırmır canına minnet duvar dibinde yere sıkıca kök salmış olan incir ağacının gövdesine yayıldı ve evi gözetlemeye koyuldu.

Ganime Hatun kendisine gösterilen baş köşeye oturdu. Bu sırada gelin adayı Saniye’de gelip saygıyla elini öptü. Ganime Hatun müstakbel gelinine üsten ve alttan rahatsız eden bakışlarla baştan ayağa bütün hatlarıyla tekrar tekrar süzdü.  İlk izlenimi “Evet, Saniye çok güzel olmasa da çirkin de değildi." Ama oldukça saygılıydı ki, bu onun nezdinde kocaman bir puandı.

 Ganime Hatun göreceğini gördükten sonra ikna olmuş ve evine gitmek üzereydi. 

            “Maşallah ağacınız da çok güzelmiş. Bayağı yaşlı olmalı.”

            “Evet, incir ağacı. İncirleri ballı olur. Kocam İsmail Hoca ona gözü gibi bakar. Keşke incir zamanı olsaydı ve siz de tadabilseydiniz. Artık kısmetinizi incirler olana kadar bekleyeceksiniz. Bundan sonra daha çok görüşürüz nasıl olsa. Hayırlısı ile akraba da oluruz.” Şaziye Hanım, Ganime Hatun'a cevap verdikten sonra geniş bir gülümsemeyle yeniden dinlemeye koyuldu. Kızı Saniye ile ilgili duyacaklarını yüreğinde çarpmalarla merakla beklemeye koyuldu.

            “İnşallah. Ne yalan söyleyeyim, Saniye kızımızı çok sevdim. Belli ki, iyi bir aile terbiyesi almış. Ancak, elimizi bu hayırlı iş için biraz daha çabuk tutalım ve incirlerin olma zamanını beklemeyelim derim.”

            “ Dediğiniz gibi hayırlısı. Kapımız size her zaman açık. Biz de sizi daha iyi tanımayı çok isteriz. Buyurun gelin.”

            Dışarıda gökyüzünün deniz mavisi boyasını birileri silmişti. Boncuk mavisinin yerini göğü pamuk şekerini andıran bir gün batımı kaplamıştı. Mırmır hala incir ağacının gölgesinde uzanıyordu. Kapının açılması ile gözlerini kırpıştırmalarla açtı. Bir an Ganime Hatunla göz göze geldi. Onu daha önce bu evde hiç görmemişti. Her nedense Ganime Hatunun bakışlarından pek hoşlanmadı. Gözlerini yeniden yumdu. Bu sırada bahçe duvarının dibinde çalılıkların altında dinlenmekte olan kirpi Mujik de merakla burnunu yukarılara kaldırıp baktı. Mırmır kediyi incir ağacına serili görünce merakını bastırdı ve yeniden çalılıkların arasına kayboldu. Çünkü Mırmır kedi kendisine biraz kırgındı. Kazara Mırmır kediye dikenleriyle acı vermişti. O nedenle onun bahçede salınmadığı zamanlar, oklarının savaşçı haşmetiyle boy göstermeyi yeğliyordu.  

            İncir ağacının büyüklüğü ve görkemi Ganime Hatunun da dikkatini çekti. En nihayetinde oğlu Halis’i gönül rahatlığı ile baş göz edeceği bir kız bulmuştu. Yol boyu bunun hayalını kurdu. Fakat Şaziye Hanımın evinde içtiği çaylar da onu iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı. Keşke evden çıkmadan önce tuvalete gitmiş olsaydı. Eve kadar çişini tutması her zamanki gibi imkansız görünüyordu. O nedenle daha başına bir işler gelmeden uygun bir evde ivedilik gösteren bu lanet bir dayatma halindeki ihtiyacını bir an evvel gidermeliydi. Yoksa sular seller halinde işler sarpa saracak, ele güne rezil olacaktı.

Etrafına bakındı. Bu mahallede de hiç tanıdığı yoktu. Tam başına geleceklerin paniğiyle telaşla etrafına son kez bakınırken, evinden çöp atmak üzere dışarı çıkan genç bir kadını gördü. Utana sıkıla kadının yanına geldi.

“Çok affedersiniz ama size bir şey sorabilir miyim? Benim çok acil bir şekilde tuvalete gitmem gerekiyor. Çişimi daha fazla tutamayacağım. Evim uzak. Aksi halde daha fazla dayanamayacağım.”

“Tabii, buyurun. Evde de kimse yok. Rahat edebilirsin.”

“Sağ olun. Sağ olun...” diye söylenen Ganime Hatun tuvalete kapandı. Çok geçmeden büyük bir rahatlama ile dışarı çıktı. Tam genç kadına ağız dolusu teşekkür ediyordu ki, kapıdan sarışın genç bir kız  içeri girdi. Genç kızın güzelliği karşısında şaşkına dönen Ganime Hatun gözlerini bu güzellikten alamadı. Meraklı bir halde bakan Ganime Hatun’u gören genç kadın kendilerini tanıştırmak zorunda kaldı.

“Teyzeciğim bu yeğenim Aysel. Ben halasıyım. Benim adım da Kezban.”

“Çok memnun oldum. Benim adın da Ganime. Tekrar sağ olasın. Hadi görüşürüz. Sağlıcakla kalın.”

Ganime Hatun yol boyunca gelin adayı Saniye’yi ve Aysel’i karşılaştırdı. Baktığında Aysel, Saniye’den çok daha güzeldi. İyisi mi oğluna Aysel’i istemesi daha iyi olacaktı. Saniye yedekte kalsındı. Hem Aysel oğluna daha çok yakışırdı.

Evine geldiğinde, Şaziye Hanımın bahçesindeki ihtişamlı ağaca kıyasla, kendilerinin cılız kalmış incir ağacına erkenden tüneyen sarı gözleri sürmeli bir İshak kuşu art arda öttü, hemen sonrasında kanatlarını çırpmalarla uzaklaştı. Bu iyiye delaletti. Güzel şeyler olacaktı.

Ganime Hatun tez elden kollarını sıvadı. Bütün becerisini bir araya getirip planlamalarını yapmaya başladı. Bir ay sonra Halis ve Aysel nişanlandılar. Bir kaç ay sonrasında da dünya evine girdiler. Onlara bi güzel düğün eyledi. Kendi eliyle kazanlar dolusu çakıldak, keşkek ve heybeli çorbası yaptı. Kapının önünde bereketli olsun diye koca koca "inarları-narları" yerlere atıp kırdı. Misafirlerini alnının akı ile ağırladı. Damat Halis körüklü çizmelerini çekip zeybek oynadı. Dillere destan bir düğün oldu.  

Ganime Hatun oldukça mutluydu. Bütün dallarına adeta kuşlar konmuş ve onu bulutlarda gezdiriyordu. Düğün sonrası en büyük keyfi, gelini Aysel’e sık sık seslenmek oldu.

“Aysel geliinnn... Huraya (buraya) beri gel gayri. Bene bi gayfe yapıver gayri.” Mutlu çiftin hayatı “gayrilerle” devam etti. En güzeli de çiçeği burnunda damat Halis, karısı Aysel gelinin uzun saman sarısı saçlarını kapıldığı büyük bir aşkla her sabah kendisi tarar ve sevgiyle bakar oldu. Aysel gelin de her sabah kocası Halis'e ve kaynanası Ganime Hatuna zeytin, "topan ve çamur peynirli" mis kahvaltılar hazırladı. Gülümsemeleri hep büyükçe kaldı. 

Ganime Hatunun o an dayatan ve muktedirliği tartışma götürmeyen çişi pek çok güzelliğe vesile oldu. Bu evlilikten üç erkek, dört kız dünyaya geldi. Yine aynı çişin sonucu doğanlar da evlendiler ve Ganime Hatunun çişi yeni evlilikler ve boy boy yeni çocukların doğmasına sebebiyet verdi. Mutlu olmaları için "çok amin" diyen sevenleri olduğundan, çok mutlu yaşadılar, "gari."  

 


Amsterdam, 5 Ocak 2022

KIPRAŞMA

      KIPRAŞMA   Yıllar önce köyü Camili’den Ankara’ya göç eden, eğitim hayatının ardından da oraya yerleşen Halis Bey, geldiği yörede...