10 Mayıs 2016 Salı

KURTLU KIRMIZI ELMA



KURTLU KIRMIZI ELMA

         Cam kırıkları ile dopdolu, acılara gark olmuş olsa da, yüreklerimizi; pür telaş süt beyaz bir güvercin edası ile kanat çırpıp, pır pır ettiren, alıp verdiğimiz nefes değildir aslında. Kalplerimizdeki asıl depremleri oluşturan, kana kana yudumladığımız ve zelal bir pınar suyu misali doymak nedir bilmediğimiz, O bal gözlü sevgiliye duyduğumuz devasa büyüklükteki aşkın kendisidir. Ve yine tarifsiz hazdaki o güzelim aşktır ki, kalbimizi Anadolu’lu Karacaoğlan’ın sazının telleri gibi coşku ile titretenin de, sevdadan başkası olmadığıdır.
          Nasıl da ince, inim inim bir sızıdır aşk. Alıp götürür, pamuk öbekleri bulutlarda kanatlandırır, uzun uzadıya gezdirir. Sonrasında yumuşacık bir inişle tekrar ayaklarınızı toprağa değdirir. Bizden öncekiler “ateşten bir gömlek” olduğunu söylemişler. Aşkı iliklerine kadar yaşayan elbette böyle olduğunu görür ve kabullenir. O anı, kişiyi, bakışı, edayı, nazı veya buna önayak olacak bir hareketi karşılaştığın kişide görmeye gör, bütün bedenini bundan sonrasında yakıp, kavuracak olan, kendini elinden çekip alamayacağın söz konusu ateşten gömleği üzerine giydiğin an olur.
         Duydunuz mu? Minik, hem de minnacık bir serçe öttü. Yağmur sonrası yumuşak topraktan kıvrım kıvrım çıkan  solucanı kaptığı gibi yuvasındaki yavrularına koşturdu. Yuvada alabildiğine bir hengame, telaş. Cik cik de cik cik. Solucan da, serçe de birer canlı, onlar dünyaya ait ve dünya da onlara. Yalvarırım kulak vermeye devam edin, dillendirilmeye çalıştığı aşkı siz de dinliyor olacaksınız.
         Efil efil esen rüzgarın ardından, çisil çisil yağan yağmur çiçek tarlasındaki bütün gülleri boncuk boncuk ıslattı. Binlerce gül arasında boy veren deve dikeni de ıslandı, yağmur damlaları dikenlerde asılı kaldı. Aynı kaderi ertesi gün bıçkınlanan güllerle deve dikeni de yaşadı ve onların arasında kayboldu. İhale usulu ile tesadüfen satın alındığı güllerle birlikte deve dikenini de gören çiçek dükkanın sahibi Rıfkı, diken deyip atmak yerine, onda ayrıksı bir güzellik buldu. Deve dikenini kırmızı güllerin arasına karıştırıp bir buket yaptı. Çok geçmeden eşi Birgül Hanıma yirmi gül sunmak isteyen Erol Bey tezgahtaki deve dikenli buketi ilginç bulup, gülleri aldı. Erol Bey evinin kapısını tıklattı, karşısında yirmi gülü gören Birgül Hanımın çehresinde alabildiğine tatlılıkta bir gülümseme, hiç  gitmeyecek gibi gelip yerleşti. Birgül Hanım arasında deve dikenin saklı olduğu güllerle Erol Beye sarıldı. Kapı aralığında uzun uzadıya öpüştüler. Evlerine aşk gelip baş köşeye bağdaş kurdu. Güller arasında saklı deve dikeni dünyaya aitti ve dünya da O’na.
         Boğumlu bedeni ile tırtıl, bu isim altındaki kimliği ile zerdali ağacının kıvrımlı dalında son adımlarını atıyor. Maviş bir kelebeğe dönüşmesine ramak kaldı. Kanatlarının güzelliği evrene tarifsiz bir güzellik katacak. Doğa maviş kelebek ile dengesini bulduğu bütünlüğüne kavuşacak. Evren bir aşk daha çoğalacak. Kelebeğin kanatlarının maviliğinde denizi, gökyüzünü ve aşkı göreceksiniz. Pır pır edip, yaşayacağı topu topu iki ya da üç gün. Yeni yeşilimsi veya sarımtırak boğumlu tırtıllar kelebeklere dönüşecek. Korkumuz olmasın, aşk bütün güzelliği ile sürekliliğini devam ettirecek. Kelebek dünyaya ait ve dünya da O’na. Sevdanın ömrü kelebeğin ömrü kadar olmayacak, nöbeti başka kelebekler devir alacak. Evren yeni kelebek kanatları ile yeniden renklenecek.
         Minnacık bir kurtçuk direngen mücadelesinin sonunda Memo’nun bahçesinde karısı Sultan’ın dört gözle kızarmasını beklediği ve sonrasında dalından koparıp, gül desenli fistanının eteği ile silip, iştahla ısıracağı elmanın kabuğunu nihayet deldi. Derin bir nefes aldı, ardından aheste aheste elmanın kalbine doğru tekrar yol aldı. Al elmayı yuvası eyledi. Al elma hayli albenili, ateş kızıllığında aşkı çağrıştırıyor. Sultan “gayrık yeter” beklediğim deyip, bütün kızıllığı ile kopardı O’nu sımsıkı tutunduğu daldan. Elma Sultan’ın fistanın gülleri ile cebelleşmesinin ardından, bir parça halinde ve beraberindeki kurtçuk ile üst üste beyaz ve sert kemik benzeri cisimlerden darbeler aldı. Birlikte ezik, büzük, biçare yuvarlandılar Sultan’ın iç organlarından oluşan, bir bilinmeze kör ve ıslak bir karanlığa doğru. Elma tatlı, kırmızı ve belki de kurtçuk ile daha bir lezzetliydi. Kızıllığında aşk vardı. "Al elma, gönül alma." Kurtçuk dünyaya aitti ve dünya da O'na, ama bu kerteye kadar.
         Dışarıda hafiften çıkan rüzgar, çok geçmeden sökün edecek yağmurun habercisi. Bahçede bulunan zerdali, iğde, dut, kiraz, nar, elma ve erik ağaçlarındaki bütün yapraklar, defalarca hışırtılı bir gürültü dahilinde sallandı. Karanlık iyiden iyiye çöktü. Uyku vakti gelip, çattı. Aşk zamanıydı şimdi. Memo pembe boyalı yatak odasının lambasını söndürdü. Sultan çoktan kızıl elmayı sildiği güllü fistanını çıkarmış, soyunup ilk günün heyecanı ile yatakta kocasını bekliyordu. Yıllarca birbirlerinden uzak kalmışlar gibi, büyük bir özlemle sevişmeye başladılar. Loş karanlıkta, kuş tüyü yorganın altında, ikisi kıllı dört adet el şehvetle iki ayrı bedenin dört bir yanında hızla dolandı. Bir anda Memo’nun karanlığından, Sultan’ın karanlığına milyonlarca sperm ulaştı. Maratonu sadece farklı olmak gayesi ile bir buket çiçek alan spermcik kazandı. Yağmur damlaları hızla art arda cama vurmaya başladı. İki yorgun beden tatlı ürpertilerle sırt üstü yan yana düştü. Ve geçen günlerin ardından şampiyon spermcik, mis kokulu çiçek buketinin sunumundan sonra, Sultan’ın karanlığındaki yumurtalardan birine aşık olup, O'nunla sımsıkı kucaklaştı. Küçücük bir embriyo oluştu. Bu mucizevi oluşumda dillere destan bir aşk vardı.  Embriyo dünyaya aitti, dünya da O’na. Dokuz ay ve dokuz günlük zorunlu bir evrenin ardından, berrak bir su damlası güzelliğinde gök gözlü bir kızları oldu ve adını "Sevda" koydular.
         Bir kez daha yineleyecek olursak, sol göğsümüzün altındaki kızıl elmanın narin tellerini titreten, aldığımız nefes değil. Kalbinize konçertolar çaldıran sevgiliye duyduğumuz aşktır. Kalbimizde depremler oluyor. Ve karnımızda tırtıl olmayı geride bırakan maviş, pembiş, zümrüt ve yakut bi dolu kelebek uçuşuyor. Kurtçuklar elmaların içinde dolanıyor, tırtıllar yeni kelebeklere dönüşüyor, spermler nemli karanlılarda yol alıyorlar, dünya dönüyor ve aşk olanca tadı ile devam ediyor.



Amsterdam, 10 Mayıs 2016 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...