ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ
Bazı zamanlar, kimi insanlar tarafından bir zamanların
fırtına-futbol oyuncusu Maradona' ya benzetildiğim oluyor. Ne kadar doğru
bilemiyorum ama, bu iddiada bulunmalarında, ihtimallen saçlarımın kıvırcıklığı
ve yüz hatlarım, bu benzetmeyi yapan kişiler üzerinde böylesi bir kanının
oluşmasında etkin olabiliyor. Bunun gibi bir ihtimal ortada olmasına rağmen,
henüz fırsat bilip ve zaman yaratıp, futbol dergilerinden veya ilgili gazete
sayfalarından kırpabileceğim Maradona'nin
bir resmi ile aynanın karşısına geçip, bu ünlü futbolcu ile ne kadar
benzer yanımın olduğunu tetkik etmek için kendimi
karşılaştıramadım. İnsanların
ünlüler ile benzeştirilmesi, güzel olsa gerek. Ayrıca Maradona' nın sosyalist
duruşunu hep taktir etmişimdir. Kendileri ile müşerref olamadık, bundan sonra
olacağımızı da sanmıyorum. Bazıları tarafından benzetildiğim bu
Latin çocuk, muhtemelen çok da iyi bir insandır. Ömrüne bereket, varsın
iyiliğince sağ olsun. Ne hoş,
ne ala. Başka da ne
diyebilirim ki!
Görünüm olarak kimi insanlara göre, Türkiye' li birileri
gibi bir görünümüm olmadığından, çoğu yerde dolaşırken söz konusu
olan, Maradona görünümümle bu adam nasılsa bizim lisanımızı
bilmiyordur ihtimalinin büyüklüğü ile, etraftan duyulur kaygısı
olmadan- sansürsüz, rahatça Türkçe konuşuluyor. Bu benim için bir nevi avantaj
olarak görülebilir mi, bilemiyorum. Bugüne kadar pek çok kırpılma gereksinimi
görülmeyen konuşmaya tanık oldum. Çoğu zaman insanların özeli deyip,
duyduklarımdan dolayı yüzümün kızardığını hissederek, oralardan uzaklaşma
eğilimine girsem de, bazen de uzaklaşamıyorsunuz.
Son yaşadığım olayın, öyle sansürlük durumu olmasa da, yine de
ilginç bir yanı vardı. Bizim meşhur, aylardır dört
gözle beklenen nur topu "Demokratikleşme Paketimizin" açıklandığı
günün sonrasıydı. Amsterdam'da oturduğum yere yakın olan bir marketten alış
veriş yapıyordum. Bu sırada yanımdan iki tane türbanlı (Bu açıklamayı
sadece görünümlerini anlatmak gayesi ile detay olsun diye düşüyorum. Yoksa her
insan istediği gibi giyinebilmelidir, ama yine de çarşafa
veya burkaya vardıracak kadar olmamalıdır diye de düşünmeden
edemiyorum.) Türkiyeli otuz beş-kırk yaşlarındaki bayanın yanımdan geçtiklerini
gördüm. Bayanlardan siyah turbanı olan, pembe türbanlıya dönerek;
"Gördün mü qı, senin Tayyip ne yaptı, dün.
Bende büyük bir merak saldığı gibi, pembeli bayan da bir hayli
meraklanıp;
"A..a.. ne yaptı ki qı?"
Aklıma ilk gelen, Kasımpaşa'lılığını göz önünde bulundurarak;
Erdoğan, Devlet Bahçeli'ye mi, yoksa Kılıçdaroğlu'na mı tokat attı, oldu.
Yanılmıştım, Erdoğan o kadar da ileri gitmemişti.
"Aboo... Duymadın mı qı, dün Türkiye'mizi nasıl
da özgürlükler ülkesi yaptı". Pembe türbanlı bayan
arkadaşının anlattıklarını can kulağı ile dinlerken, ben kasaya yanaşmıştım. Bahşedilen
özgürlüklerden dehşetli mutlu olan bayanların ilginç konuşmalarının devamını ne
yazık ki duyamadım. Ve biz, yani ben, pembe ve
siyah türbanlı bayan bu konuşmalar yapılırken, ülkemizde kırıntı
halinde olan, lütfedilerek sunulan özgürlüklerin bin katını onlarca yıldır
uygulayan bir ülkede yaşıyor ve nur topu-ucube paketimizin getirdiği
özgürlüklerle , "görmemişin bir oğlu olmuştu ve mukaddes çükünü koparmıştı" türünden böbürlenerek
övünüyorduk.
Pakette yer alan özgürlükleri, Hollanda gibi bir ülkede açıklamaya
kalksanız, adamlar anlattıklarınızı anlamakta oldukça zorlanacakları gibi, hiç
bir anlam veremeyip, bir o kadar da komik bulacaklardır. En dikkat çeken
özgürlüğümüz, alfabemizde olanı idi. Seksen beş yıl öncesinde zavallı, hiç bir
terör eylemine karışmamış, kimselerin tavuğuna kış dememiş, en hafif yüz
kızartıcı hiç bir suçu olmayan; Q, X ve W harflerinin
yasaklandığını ve bunun serbest kaldığını açıklamak dahi bir
Avrupalının nezdinde, insanı oldukça küçük düşüreceği gibi, bunu açıklamakla,
abesle iştigalin en büyüğünü etmiş olursunuz. Söz konusu harflere
baktığınız zaman, alımlı olduklarını da hemen görürsünüz. Q harfi kuyruklu olsa
da, X ve W yere oldukça iyi basıyorlar. Avrupalı kardeşlerimize dönüp:
"Ya bak, Hans ve Maria arkadaşlar; hani nereden başlasam,
bilmem ki nasıl anlatsam. Var ya, tam bundan seksen beş yıl önce,
ülkemiz böyük Türkiye' yi muasır medeniyetler seviyesine
getirmek isteyenler; ayağa iskarpin, bacağa pantolon, yelek, kravat ve bunları
tamamlayacak olan "serpuş-şapka" ile de kellikleri kamufle ettikten
sonra, aynı topraklarda binlerce yıldır yaşayan başkalarının dillerinde bolca
bulunan Q, X ve W harflerini yasaklamaları gerekiyordu. Şimdi harfler
üzerindeki yasaklama kalktı (buyurun buradan yakın). Ne güzel değil mi?"
Harflere özgürlük getirdiğini söyleyen de, göğsünü gere gere, bu
tabuyu kaldırdığını değil de, Türkiye'yi sanki, artık dünya yaşanılır halde
değil, o nedenle ülkemizi olduğu gibi alıp, Mars' a veya başka bir gezegene
taşıdığı edası ile beyan edince, yaşanan ayıbı, daha da içinden çıkılmaz bir
hale getiriyordu.
Onlarca yıl önce gelen dünyada eşi benzeri olmayan yasak, bir
kanun maddesi ile getirilmişti. TCK' nın 222 inci maddesi gereğince
söylenen aynen şöyleydi.
"Ey ahali... Duyduk duymadık demeyin. Q, X ve W harfleri
devletli padişahımız tarafından yasaklanmıştır. Sakın ola; namelerinizde,
evraklarınızda, düşüncelerinizde, konuşmalarınızda ve çocuklarınızın
isimlerinde bu harfleri kullanayım demeyin. Bilerek veya bilmeyerek bu haltı
yiyenler, Türk harf kanununa muhalefet etmekten, iki aydan altı aya
kadar kodese tıkılarak cezalandırılacaklardır. Sonra, vay ben duymadım,
görmedim, bilmiyorum demeyin."
Özgürlükler elbette ki, avantaj hanesindedirler. Gelinen noktadaki
dezavantaj; öğretilmesi halinde kırkar yıl daha kölesi olacağımız
mıdır? Maşallah, haksız yere cezalandırılan, vuruldukları prangalarından
kurtulan üç harfimiz oldu. Önümüz bayram, bir bakarsınız çiçeği burnunda
yakışıklı harflerimiz, büyük veya küçük versiyonları ile Q, X ve W kol kola
girip, bendeniz Maradona' nın ve sizin elinizi öpmeye gelirler.
Torunlar geliyor, hasret büyük, şeker ve kolonya
hazır, buyursunlar gelsinler, kapımız açık. Maradona' nın başındaki
meşin top gibi, başım- gözüm üstüne.
Amsterdam, 7 Ekim 2013