4 Kasım 2014 Salı

ÖZLEM



ÖZLEM


Kalplerin derinliklerinde, minik bir kuş misali; çalı ve çırpısını hüzünle ama bir o kadar da özenle toplayıp, yuva yapan, ince bir sızıdır özlem!
Aynı zamanda büyük halk ozanı Aşık Veysel’in aydınlık dünyasında adımladığı, “ince ve uzun bir yoldur” özlem.
Gözlerinize ansızın bir buğu perdesi indirmesinin akabinde, boynunuzu büken, kalbinizi hızla attırıp dağlatan, hep sevilene, güzele, insani ve kimi zaman da ulaşılması zor olanadır özlem.
Aprondaki uçak, istasyonda perona yanaşan, “gelmez mi-düdüğünü çalmaz mı olan” kara tren, limana ustalıkla demir atan gemi, nefes nefese dört nala yol alan kır at, daha öncesinde postacının elindeki mektup, şimdilerde gelen mail ve kan ter içinde size doğru atılan adımlardır özlem.
Özlem insanı hayata boğum boğum düğümlerle bağlayan en önemli duygulardan biridir.
Yaşam deryasında tutunulan güçlü bir daldır, özlem.
Özlem uzağınızda olan sevdiklerinizin, yakınızda olduğu hissidir, sabırdır, zamanın her daim kovalanmasıdır
“O’nunla kavga etmeyi, başkası ile gülmeye değişmemenin”, 
ta kendisidir özlem.
Nazlıdır özlem, kuş tüyü yataklarda okşanarak yatırılmalı, bir dediği iki edilmemeli, incitilmemeli ve hayat bulduğu renkli düşler dünyası ortamını, asla sis veya pusu kaplamamalıdır.
Anılardır özlemin olanca yükü, hani elini uzattığında dokunabileceğin, sarıp sarmalayacağın türden, belki de hiç de geride kalmayan, her an sil baştan yeniden yaşayacağın sıcacık duygulardır.
Özlem ile hasretlik iç içe geçmiş birbirini tamamlayan kardeş duygular olmalarına ve iki his arasında çok ince bir çizgi olmasına karşın, özlem umutla üst üste tomurcuklar açarak, sürekliliğini daimi kılandır.
Derin derin dalmalar, kurulan hayaller, düşler ve görülen rüyalardır özlem.
Kırpıştırılan buğulu gözlerin önünde, boncuk mavisi gökyüzünde, bıkıp usanmadan kanat çırpan renk yelpazesi bir kuştur, özlem. 
“Seni çok özledim” diye bitirilip, arasına kır çiçekleri konulan mektuptur, özlem.
Hasret duygusuna kıyasla, yumuşacık olan özlem; hüzün, yoksunluk ve biçareliğin daha bir uzağındadır. Murathan Mungan bu pamuksu duyguyu aynen şöyle sergiler:
“…………
ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı
…………….”
Özlemin barındırdığı yumuşak, umut dolu, kişiyi hayata bağlayan duygular, Can Yücel’in sevgiliye özlemini dile getirdiği, aşağıdaki dizelerinde ne kadar da berrak bir şekilde öne çıkar.

ÖZLEDİM SENİ
özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her işi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
''git artık'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa''
demek sana ne de zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karşılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....
Özlenen; sevgilinin zülüfünün, teninin kokusu, ellerinin yumukluğu, tininin güzelliği, yanağına ürperti ile kondurulan öpücük, annenin-babanın evladına sımsıkı sarılması, dostun sımsıcak gülüşü ile elini uzatışı olabileceği gibi, dünyada insanların daha iyiye, yaşanabilirliğe olan umutlardır aynı zamanda.
Çok yönlü olan özlemin bir de dünya, insanlık ve ülkesinde olması gereken güzelliklere olan boyutu da var ki; günümüzde yaşananlar içimizi karartan nitelikte de olsa, umuda sımsıkı yapışmaktan başka yapılacak kalmıyor geriye.
Ülkemiz de, onlarca yıldır ne özlenen demokrasi, ne kardeşçesine bir yaşam, ne çağdaş bir anayasa, adil bir adalet, ne hak ve hakkaniyetin yerini bulduğu bir düzen, ne de bir çiçek buketi olarak bezelenmiş güzelliklerin, özgürlüklerin toprakları oldu. Günümüze değin katmerlice yaşanan; katliam, soykırım, talan, soygun, baskı, sömürü, diz boyu yoksulluk ve insanlık dışı işkenceler oldu. 
Özlemeye ve umut etmeye bütün kalplerimizle devamla, görülen o ki, bunun için mücadele etmekten başkaca da bir seçenek kalmıyor. Uzun lafın kısası; zamanı geldi, geçiyor. Tomurcuklanan özlem bahçesinin çiçekleri, açsın “gayrık”.

Amsterdam, 4 kasım 2014




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...