9 Şubat 2021 Salı

DOMATES KIRMIZISI POSTA KUTUSU - ÇOCUKLARA ÖYKÜLER




DOMATES KIRMIZISI POSTA KUTUSU

 

Bir zamanlar şehirlerden horoz şekeri gibi şipşirin bir şehrin, orta yerinde ışıl ışıl ışıklarla aydınlatılmış, renk renk çiçeklerle süslenmiş, göbekli yeşil ağaçların bulunduğu geniş meydanında, domates kırmızısı güzel mi güzel bir posta kutusu vardı. Şeker horozu gibi şipşirin şehrin bütün güzel insanları uzaklarda, çok uzaklardaki kendileri kadar güzel olan yakınlarına, çocuklarına, arkadaşlarına, tanıdıklarına ve bütün özlediklerine uzun uzun "sevgil" diye başlayan mektuplar yazarlardı. Bu horoz şekeri gibi şipşirin şehrin güzel mi güzel yeşil, mavi, ela, kestane, siyah, her renkten gözleri ve saçları olan güzel insanları, yazdıkları bu özlem ve duygu dolu mektuplarını her zaman domates kırmızısı güzel posta kutusunun kocaman açık duran ağzından, onun karın boşluğuna doğru heyecanla bir bir atarlardı.

Yine günlerden bir gün, horoz şekeri gibi şipşirin şehrin büyük postanesinin çok da güzel olmayan, kendisini pek bir beğenmiş, fötr şapkalı, koca göbekli, kısa parmaklı, büyükçe burunlu, iri kulaklı, kel kafalı ve devasa bir arabası olan müdürü, elinde kocaman bir torbayla mektupları almak üzere çıkıp geldi. Oflaya puflya cebinden kocaman anahtarı çıkardı. Söylenmeye de devam etti. 

"Bıktım usandım bu işten. Yapacak başka iş mi yoktu? Sana ne be adam, başkalarının mektuplarından? Emekliliğime de az kaldı. Dayanmak zorundayım, bunun başka da çaresi yok ki!"

Anahtarı ile domates kırmızısı güzel posta kutusunun göbeğini bir çevirmede açtı. Horoz şekeri gibi şipşirin şehrin, güzel kadınlarının, yakışıklı erkeklerinin ve birbirinden tatlı çocuklarının yazdığı özlem dolu mektupları, göbekli postane müdürünün kısa parmaklı elleri ile açtığı kocaman torbaya, bir kovadan dökülen su gibi bir anda dökülüverdi.

Bu sırada, beklenmedik bir anda kuvvetli bir rüzgar esti. Postane müdüründen daha hızla "oflayıp puflayan" rüzgar adamın fötr şapkasını başından alıp uçuruverdi. Kabak kafası ortaya çıkan posta müdürü, telaş içinde kısa parmakları ile kabak kafasını örttü. Sonra da kısa adımlarını iyice açtı ve şapkasının arkasından koştu. Fakat yetişmek mümkün değildi ki. Şapka kocaman kanatlı bir kartal oldu, şehrin dışına kadar uçtu ve gözlerden koyboldu.

Ağzı açık duran torbadan, bütün mektuplar da esen rüzgarla uçuştu. Horoz şekeri gibi şipşirin şehrin sokakları ve bahçelerine saçıldı bütün mektuplar. Şeker horozu gibi şipşirin şehrin güzel insanlarının duygu dolu mektupları da bekleyenlerine verilemedi. 

Domates kırmızısı güzel posta kutusu, artık bir fötr şapkası olmayan şişko postane müdürüne kızgınlığından ne yapacağını şaşırdı. Bir daha mektup almamak üzere kapağı ile ağzını sıkıca kapattı. Ellerinde mektuplarla domates kırmızısı güzel posta kutusuna gelenler, posta kutusunun kapağını kapalı buldular. Şeker horozu gibi şipşirin şehrin güzel insanları boyun eğip, domates kırmızısı güzel posta kutusuna küstüler.

“Domates güzeli posta kutusu, ne olur… ne olur ağzını aç da mektuplarımızı atalım,” diye hep birlikte yalvardılar. Fakat posta kutusu inat etti. Ağzını iyice kilitledi. Mektuplar insanların elinde kaldı. 

Ertesi gün şişko postane müdürü elinde kocaman bir çekiç ve tornavida ile geldi. Çekiç ve tornavida ile domates kırmızısı posta kutusunun ağzına üst üste vurdu. Ama domates kırmızısı güzel posta kutusu kocaman ağzını inatla daha çok kapadı.

Akşam üzeri horoz şekeri gibi şipşirin şehrin afacan mavi gözlü çocuğu Peter  de elinde kuzeni için yazdığı bir mektupla geldi. Yalvardı, yakardı ama domates kırmızısı posta kutusu kapalı kaldı. Peter üzüntüsünden ağladı. Ağladı. Ama posta kutusu yine de insaf etmedi.

Bu sırada yaşlı bir kadın da bastonuna yaslana yaslana siyah çantasında, dağların ardındaki oğluna yazdığı bir mektupla geldi. Domates kırmızısı posta kutusu kapalıydı. Mektubu oğluna ulaşmayacak diye üzüntüsünden bayılıp aniden yere düştü. Afacan çocuk Peter koşup yaşlı kadına yardım etti. Onu uyandırdı. Doğrultup bastonunu verdi. Elinden aldığı mektubulayeniden posta kutusuna geldi.

“Posta kutusu… Domates kırmızısı güzel posta kutusu… Ne olur şu kapağı açıver. Benim için açmıyorsan, bak bu yaşlı kadının oğluna yazdığı mektup için aç ağzını, ne olur!” diye yeniden yalvardı. Domates kırmızısı posta kutusu pişman oldu, domates kırmızısından daha da kırmızı oldu. Kızardı, bozardı. Çok da utandı. Ağzını sonuna kadar açtı. Afacan Peter, ninenin mektubunu kıpkırmızı olmuş posta kutusunun karnına doğru sevinçle attı.

“Yaşasınnn… Yaşasın. Teşekkür ederim. Güzel posta kutusu, teşekkür ederim,” diye sevinçle bağırdı. Sonra da domates kırmızısı güzel posta kutusuna kucaklayıp öpüverdi. Mektup atmaya gelen horoz şekeri gibi şipşirin şehrin güzel insanları, posta kutusunun etrafında mutlulukla dans ettiler. Yazdıkları mektupları posta kutusuna sırayla attılar. Afacan Peter yaşlı kadının koluna girdi ve onlarca adımdan sonra mutlu mesut evlerine geldiler. Peter, yaşlı kadının verdiği domates kırmızısı horoz şekerini, kırmızı şeker horozu şirinliğindeki evinin bir köşesinde dilini değdirip-değdirip iştahla yalayıp durdu.

NOT: Bu öykü denemesi, Hollandalı çocuk hikaye ve şiirleri yazarı-şairi Annie G. M. Shmidt’in “Mektup İstemeyen Posta Kutusu” şiirinden esinlenerek yazılmıştır.

 

Amsterdam, 9 Şubat 2021

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...