DOMATES KIRMIZISI POSTA KUTUSU
Bir zamanlar şehirlerden horoz şekeri gibi şipşirin bir şehrin, orta yerinde ışıl ışıl ışıklarla aydınlatılmış, renk renk çiçeklerle süslenmiş,
göbekli yeşil ağaçların bulunduğu geniş meydanında, domates kırmızısı güzel mi
güzel bir posta kutusu vardı. Şeker horozu gibi şipşirin şehrin bütün güzel insanları uzaklarda, çok uzaklardaki kendileri kadar güzel olan yakınlarına, çocuklarına, arkadaşlarına, tanıdıklarına ve bütün özlediklerine
uzun uzun "sevgil" diye başlayan mektuplar yazarlardı. Bu horoz şekeri gibi şipşirin şehrin güzel mi güzel
yeşil, mavi, ela, kestane, siyah, her renkten gözleri ve saçları olan güzel
insanları, yazdıkları bu özlem ve duygu dolu mektuplarını her zaman domates kırmızısı güzel posta kutusunun
kocaman açık duran ağzından, onun karın boşluğuna doğru heyecanla bir bir atarlardı.
Yine günlerden bir gün, horoz şekeri gibi şipşirin şehrin büyük postanesinin çok da güzel olmayan, kendisini pek bir beğenmiş, fötr şapkalı, koca göbekli, kısa parmaklı, büyükçe burunlu, iri kulaklı, kel kafalı ve devasa bir arabası olan müdürü, elinde kocaman bir torbayla mektupları almak üzere çıkıp geldi. Oflaya puflya cebinden kocaman anahtarı çıkardı. Söylenmeye de devam etti.
"Bıktım usandım bu işten. Yapacak başka iş mi yoktu? Sana ne be adam, başkalarının mektuplarından? Emekliliğime de az kaldı. Dayanmak zorundayım, bunun başka da çaresi yok ki!"
Anahtarı ile domates kırmızısı güzel posta kutusunun
göbeğini bir çevirmede açtı. Horoz şekeri gibi şipşirin şehrin, güzel kadınlarının, yakışıklı erkeklerinin
ve birbirinden tatlı çocuklarının yazdığı özlem dolu mektupları, göbekli postane
müdürünün kısa parmaklı elleri ile açtığı kocaman torbaya, bir kovadan dökülen
su gibi bir anda dökülüverdi.
Bu sırada, beklenmedik
bir anda kuvvetli bir rüzgar esti. Postane müdüründen daha hızla "oflayıp puflayan" rüzgar adamın fötr şapkasını başından alıp uçuruverdi. Kabak kafası ortaya çıkan posta müdürü,
telaş içinde kısa parmakları ile kabak kafasını örttü. Sonra da kısa adımlarını
iyice açtı ve şapkasının arkasından koştu. Fakat yetişmek mümkün değildi ki. Şapka
kocaman kanatlı bir kartal oldu, şehrin dışına kadar uçtu ve gözlerden koyboldu.
Ağzı açık duran torbadan,
bütün mektuplar da esen rüzgarla uçuştu. Horoz şekeri gibi şipşirin şehrin sokakları ve bahçelerine saçıldı
bütün mektuplar. Şeker horozu gibi şipşirin şehrin güzel insanlarının duygu dolu mektupları da bekleyenlerine verilemedi.
Domates kırmızısı güzel
posta kutusu, artık bir fötr şapkası olmayan şişko postane müdürüne kızgınlığından ne yapacağını şaşırdı. Bir daha mektup almamak üzere
kapağı ile ağzını sıkıca kapattı. Ellerinde mektuplarla domates kırmızısı güzel posta kutusuna
gelenler, posta kutusunun kapağını kapalı buldular. Şeker horozu gibi şipşirin şehrin güzel
insanları boyun eğip, domates kırmızısı güzel posta kutusuna küstüler.
“Domates güzeli posta kutusu, ne olur… ne olur ağzını aç da mektuplarımızı atalım,” diye hep birlikte yalvardılar. Fakat posta kutusu inat etti. Ağzını iyice kilitledi. Mektuplar insanların elinde kaldı.
Ertesi gün şişko postane müdürü elinde kocaman bir çekiç ve tornavida ile
geldi. Çekiç ve tornavida ile domates kırmızısı posta kutusunun ağzına üst üste vurdu. Ama
domates kırmızısı güzel posta kutusu kocaman ağzını inatla daha çok kapadı.
Akşam üzeri horoz şekeri gibi şipşirin şehrin
afacan mavi gözlü çocuğu Peter de elinde kuzeni için yazdığı bir mektupla geldi. Yalvardı,
yakardı ama domates kırmızısı posta kutusu kapalı kaldı. Peter üzüntüsünden ağladı. Ağladı. Ama
posta kutusu yine de insaf etmedi.
Bu sırada yaşlı bir kadın da bastonuna yaslana yaslana siyah çantasında, dağların ardındaki oğluna yazdığı bir
mektupla geldi. Domates kırmızısı posta kutusu kapalıydı. Mektubu oğluna ulaşmayacak
diye üzüntüsünden bayılıp aniden yere düştü. Afacan çocuk Peter koşup yaşlı kadına
yardım etti. Onu uyandırdı. Doğrultup bastonunu verdi. Elinden aldığı mektubulayeniden posta kutusuna geldi.
“Posta kutusu… Domates kırmızısı
güzel posta kutusu… Ne olur şu kapağı açıver. Benim için açmıyorsan, bak bu
yaşlı kadının oğluna yazdığı mektup için aç ağzını, ne olur!” diye yeniden
yalvardı. Domates kırmızısı posta kutusu pişman oldu, domates kırmızısından daha da kırmızı oldu. Kızardı, bozardı.
Çok da utandı. Ağzını sonuna kadar açtı. Afacan Peter, ninenin mektubunu kıpkırmızı
olmuş posta kutusunun karnına doğru sevinçle attı.
“Yaşasınnn… Yaşasın.
Teşekkür ederim. Güzel posta kutusu, teşekkür ederim,” diye sevinçle bağırdı. Sonra
da domates kırmızısı güzel posta kutusuna kucaklayıp öpüverdi. Mektup atmaya
gelen horoz şekeri gibi şipşirin şehrin güzel insanları, posta kutusunun etrafında mutlulukla dans ettiler.
Yazdıkları mektupları posta kutusuna sırayla attılar. Afacan Peter yaşlı kadının koluna
girdi ve onlarca adımdan sonra mutlu mesut evlerine geldiler. Peter, yaşlı
kadının verdiği domates kırmızısı horoz şekerini, kırmızı şeker horozu şirinliğindeki evinin bir köşesinde dilini değdirip-değdirip iştahla yalayıp durdu.
NOT: Bu öykü denemesi,
Hollandalı çocuk hikaye ve şiirleri yazarı-şairi Annie G. M. Shmidt’in “Mektup
İstemeyen Posta Kutusu” şiirinden esinlenerek yazılmıştır.
Amsterdam, 9 Şubat 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder