CUF... CUFF...
Kara tren gecikecek ve belki hiç gelmeyecek. Kör olası demiyorum, ama böyle olmadan, beni görmesini istediǧim bu demir yıǧını; olur á gelmezse, vaziyet kötü ve aynı zamanda, nadide bir yiyecek olan gülüm keten helvanın yandıǧı anlamına gelir. Bin
bir tatlı edası, nazı, işvesi ile can alıcı dudaklı yarin, güzelim buǧulu gözleri
yollarda, sevgi dolu yüreǧi buruk, elleri çarnaçar böǧründe kalakalır. Can sevgili bir yay
esnekliǧi ile hop oturur, hop kalkar. Dayanılmaz hasret ve özlemlerine ilaveten, dört deǧil on dört göz ile her gün fecre kadar beklenen,
büyük aşkını özen ile barındırdıǧı gönlündeki tahta, Muhteşem Süleyman gibi sarvan salıp, baǧdaş kuran, insafsız yar gelmez olur. Tek istediǧi
kara trenle gelecek olan sevdiǧi, bir mektubu veya kendisinden bir
muştudur sadece. Olmazsa da olur, hani kendilerinin bizzat tanık olamadıkları, lakin Muhteşem olduǧu söylenegelen
Süleyman gibi haremleri, hurileri ve de Nuri’leri. Canından çok sevdiǧi, gözünün
bebeǧi yari, yeter de artar; O’nun acılar içinde biçare kıvranan, daǧlanmış
yüreǧini hoş etmeye. Kalplere düştükten sonra, bulunduğu yeri kasıp kavuran aşk belasının keskin dişli çarkına yüreǧinizi kaptırmaya görün, ağlasanız da hıçkırıklarınız kimsecikler tarafından duyulmaz, mısralarınıza, gözyaşlarınıza elleri ile artık kimseler dokunamaz. Şarkıların bu kadar güzel, kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğuna şaşırıp kalırsız, diliniz tutulur bir tek kelime dahi anlatamazsınız.
Allah göstermesin; ya kara tren, kömürü biter, arıza yapar, uykuda kalır, elde, belde, yolda, daǧda kalır, kurda kuşa yem olursa. Apaçilerin hiç görülmediǧi bu diyarda, yoǧunluǧu o sevimli caretta caretta kaplumbaǧalarının sayısına bir türlü indirilemeyen, ama dünyaya da çok şükür hükümdar olamayan sevimsiz eşkıyalar , art arda sıralı vagonları durdurup, el koysalar ve gelmezse kara tren! Gönderilen, kutsal aşkların kargacık burgacık yazıldıǧı, şairin cömertliǧine denk gelip, verdiǧi kızıl güllerin kurutularak, arasına konduǧu mektuplar, titreyen yumuş yumuş ellere ulaşmaz olur. Yüreǧi göǧsünü yırtıp, yerinden fırlayamaz.Yardan haber gelmediği için, dağlar kardan ağarır. Ne gelen ne de bir haber gönderilmediğinden, gözleri fettan güzel, derde dert katan sevgili her daim darda kalır. Bırakın salını salını gelsin kara tren, bir o yanına bir de bu yanına takmazsanız da olur, şairin kızıl güllerini.
Allah göstermesin; ya kara tren, kömürü biter, arıza yapar, uykuda kalır, elde, belde, yolda, daǧda kalır, kurda kuşa yem olursa. Apaçilerin hiç görülmediǧi bu diyarda, yoǧunluǧu o sevimli caretta caretta kaplumbaǧalarının sayısına bir türlü indirilemeyen, ama dünyaya da çok şükür hükümdar olamayan sevimsiz eşkıyalar , art arda sıralı vagonları durdurup, el koysalar ve gelmezse kara tren! Gönderilen, kutsal aşkların kargacık burgacık yazıldıǧı, şairin cömertliǧine denk gelip, verdiǧi kızıl güllerin kurutularak, arasına konduǧu mektuplar, titreyen yumuş yumuş ellere ulaşmaz olur. Yüreǧi göǧsünü yırtıp, yerinden fırlayamaz.Yardan haber gelmediği için, dağlar kardan ağarır. Ne gelen ne de bir haber gönderilmediğinden, gözleri fettan güzel, derde dert katan sevgili her daim darda kalır. Bırakın salını salını gelsin kara tren, bir o yanına bir de bu yanına takmazsanız da olur, şairin kızıl güllerini.
Tren gelir öterek
Kömürünü dökerek
Ben yarimden ayrıldım
Gözüm yaşım dökerek
Geldiǧi zaman da; yaz kış, gece gündüz demeden ne zahmetler, ne oflayıp
puflamalar ve acı acı inlemeler eşliǧinde, onca engeli nasıl aşıp, uzaklara ulaştıǧı
bilinmez. Yorgunluktan bitap düşmüştür. Ama ardında yüzlerce el sallanıp
durmuştur. Üzerinde, kır çiçekleri, kalın mavi veya açık kırmızı çizginin yer
aldıǧı, özenle katlanmış onlarca mendil; hüzünlü mavi, kestane, ela, yeşil ve
kahve rengi gözden akan, ipi kopan boncuk boncuk gözyaşı ile ıslandı. Elem dolu
damlacıklar, O‘nu dehşetli kederlendirdi. Üzüntüden, tüm şevki kaçmış olsa da,
gideceǧi yerde de, yine yüzlerce el sallanıp, kendisini buyur edecekti. Bin bir
kucak açılıp, sevilenler baǧırlara basılıp, hasretlik giderilecekti. Duyduǧu
yorgunluǧun tadı, baklava kadar deǧilse de, en azından kazandibini aratmazdı, herhalde.
Tren geliyor tiren
dağlara dalıp giden
kara tren değil mi
yârimi alıp giden
Büyük bir özlem ve merakla beklenen kara tren ile gelecek
olan yare, sevgililer; iki gözüm seneler geçti, diye, su misali akıp giden zamanı hatırlatırlar. Ektiǧini biçen gönül olsa da, bir selamın lütfedilip,
çok görülmemesi yalvar yakar istenir. Küslüǧün artık bitmesi gerektiǧi, barışın
zamanı olduǧunun kulak ardı edilmemesi adeta haykırılır. Görmüyor musun,
dalları kiraz bastı, Canözüm memleketimizin daǧlarına dahi bahar geldiǧinden
bihaber misin?. Yedi kat eller yakınım olurken, bu küslük niye, gel
kavuşalım derim. Aman Allahım bu ne çok hasret, bu ne deli hasret.
Kara trenin nedenini anlamadığı; yolda
öküzün durup, kendisine uzun uzun bakmasıydı. Ne var
kardeşim, açıkta bir şey mi gördün? Yok, her tarafımız, kara çarşaflı,
burkalı, dini oldukça bütün olan müstesnalar gibi kapalı ve üstelik kömür
karası. O halde böyle bön bön bakmanın anlamı ne?" Cufcufuna kurban olayım" gibi laf atmalar falan. Ne kadar banel, tam bir arabesk. Var, git işine,
gücüne. Bu saatten sonra sevda ile uǧraşamam. Benim kaderim sevdalıları taşımak. Ateşten gömlek giyemem, benim kaynayan kazanımla, zaten içim yanıyor. Öküz de olsa, kimseleri kırmak istemem. Zat-ı alileri kusura kalmasın, bakışlarından da rahatsız olduǧumu, bilsin istiyorum.
Zengin
çocuklarının ne ise de, fakir çocukları, harçlık olarak aldıkları demir
paraları, neden tekerleklerinin altına koyup, ezdirirler diye düşünür ve bu çok
da garibine gidiyor. A be akılsız çocuk, o parayla gidip, kendine gazoz veya
dondurma alsan, daha iyi olmaz mi? Kara trencik, iş başa düşünce, istemeyerek de olsa yoksul çocukların
paralarını da, içi acıyarak ezmek zorunda kalırdı.
Aynı zamanda
demirden korkanlar da, kendisine binmiyordu. Bunu ilk duyduǧunda; gülmekten
kendini alamamış ve tıssılayarak altına kaçırmış, ele güne karşı
yapayalnız, böyle de olmaz ki, dese de, olan olmuştu. Korkak nasıl da bırakıp
gitmiş, insafsız terk etmişti kendisini. Binmezsen, böyle kaçırırsın işte
treni. Sevdiǧine kavuşamadan, dört duvar arasında, evde kaldın da, daha mı iyi
oldu, sanki? Oh olsun demeye dili varmaz yine de, kendisi kara olsa da,
yüreǧi aktı trenin. Daha ne mi olur, evde kalınca? Yaşamayanların bilemediǧi
korkuları yaşar, sessizlik korku verir, ödü kopar. Kimileri O korkaǧın ödünü,
bir şeylere karıştırsa da, kendisi kara olmasına raǧmen, böyle bir pisliǧe
karıştırmaz adını. Çeker bu tür bezlerden taraǧını, çünkü kalbi,
Ararat’ın ulaşılamayan doruklarındaki karların beyazlıǧındadır. Korkak kendi
kendisi ile konuşur, bir cana hasret kalır, kırık, sineklerin kirlettiği
aynalara koşar. Ya sev, ya terk et kadar aǧır olmazsa da, bundan sonraki
yaşamı; işte kapı, işte sapından ibaret olacaktır. Rehber istemeyen, görünen
köy, oldukça yakındır. Oysa korkmayıp, binse trene; tren hoş gelecek,
odaları boş gelmeyecekti. Ley ley leylim ley gibi abuk sabuk, ipe sapa
gelmeyen lakırtılar da edilmeyecekti!
Tren geliyor tiren
dağlara dalıp giden
kara tren değil mi ?
yârimi alıp giden
dağlara dalıp giden
kara tren değil mi ?
yârimi alıp giden
Cufcuflamalar eşliǧinde geldiǧi zaman da; aheste aheste durur, aşınmış
olan tekerleklerini çevirip, yılan kıvrımları ile akıp giden raylarda, olanca
eşyayı, yüzlerce insanı ve yükte hafif, paha da oldukça aǧır olan, hani
biz diyelim on, siz deyin otuz tane kalbin çizili olduǧu aşk mektubunu,
sırtladıǧı gibi alıp, getirir. Yol boyu, başında bulutlar misali dumanı hiç
eksik olmaz. Düdüǧünü acı acı öttürüp, amansız daǧlara yol ver deyip,
destur ister. Doǧrusu zor iş; aşması gereken daǧdır, taştır, ovadır,
ırmaktır, dere ve tepedir. İşlevi kolay olmadıǧı gibi, üstüne üstlük rengi de
karadır. Kendi kömürünü seçme gibi bir lüksü dahi yoktur. Tüm bu
engelleri aşabilmek için, yine de sunulanı kabul etmek zorunda kalır.
Kazanı kendi seçiminin dışında bir kömür ile, gönülsüz fokurdar. Başka bir
istasyonda, farklı yükleri ve insanları yüklendiǧi gibi yeniden yollara
koyulur.
Kara tren gelmez
mi ola düdüğünü çalmaz ola
Gurbet ele yar yolladım mektubumu almaz ola
Cuf..
cuf… cufff... Yol verin, bu kez de, bütün engelleri aşarak, gelmemezlik
etmedi kara tren, karada ölüm yok, enseleri çok gerekli ise kaşıyabilirsiniz,
ama karartmayın, lütfen. Geliyor, sevda yüklü kara tren.
Amsterdam, 01 Aǧustos 2012