25 Şubat 2018 Pazar

AŞK





AŞK
“Dedikodu
Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpegündüz?
Melahat'i almışım da sonra
Alemdar'a gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi? 
Orhan Veli”
Bu fani dünyada Süheyla’ya vurulduğu söylenecek en son insan benim. Yok öyle, benim Süheylalara durduğum yerde vurulmuşluğum. Vurulmuşsam da ben “Kum Kent Öyküleri’nin” kahramanlarından bir tek Kör Zewe’nin vurgunuyum. Bana her biri “tuh tuh kırk bir buçuk kere maşallah” oğullar-kızlar doğuran namı diyar Kör Zewe’ yedir, benim gem almaz-dizginsiz vurgunluğum. Aman Tanrım kimleri doğurmadı ki bana, güzeller güzeli Kör Zewe. Kocaman kabak kafalı (Qaf Kündır) Aydınlar, gerçekten de güzelliği, aklı ve zekâsı ile kırk bir buçuk kere maşallah diyeceğim Muazzez hanımlar, Kel Mıstolar, Sağır Mineler ve kara-kuru ama Sexy Bilolar doğuran bir kadındır, "dili mercan, dizi mercan, dişi mercan" benim vurgunu olduğum dillere destan Kör Zewe. Ben onun vurgunu olmayayım da, şaşırıp kimlerin olayım dersiniz? Bana ne Süheylalardan. Tanımam etmem. İsteyen buyursun vurulsun. Ama ben almayayım. Onun için derim ki; geçin bunları, anam babam geçin bir kalemde.
Hele Eleni’yi öptüğümü zaten kimseler asla söyleyemez. Olur ya, dedikodusu da yapılsa kimsecikler inanmaz. Ne diye öper benim gibi dini bütün bir adam, elin Rumunu. Yok, anam babam yok olmaz öyle bir şeycikler. Geçin bunları bir kalemde. Gerçi Rum kızlarının pek bi güzel olduğu söylense de, yok vallahi de billahi de öpmedim gençliğimde, öpemedim yaşlılığımda. Ne Yüksek kaldırımlarda, ne de alçak kaldırımlarda. Ne gece ne de güpegündüz yoktur kimseleri öpmüşlüğüm. Bizim için kendi yârimizin, yani Kör Zewe’min al yanağı kutsaldır. Bunu bilir bunu söylerim. Başkaca da ne diyebilirim ki, o benim tek aşkım. O nedenle tek kalemde geçmek lazım bütün bu ayyuka çıkan dedikoduları.
Melahat’ı falanda alıp bir yerlere gitmişliğim olmadığına, bunca anlatımımdan sonra; sanırım sizler de elinizi vicdanınıza usulca götürüp kanaat getirmişsinizdir. Allah kuru iftiradan saklasın. Olsa olsa sadece Kör Zewe’ yi alıp Pur Yaylası’na veya en fazla yanı başımızdaki Kaman ilçesine götürmüşümdür. Zaten resmimize dikkatle bakanlar, böyle bir şeyin olmayacağını çoktan anlamışlardır. Çıkan dedikoduları duymazdan gelin, ne olur. Biraz olsun hatırım varsa, bütün bu çalkantıları kulak ardı edin lütfen. Sonradan anlatmama gerek kalmadan, şimdi peşinen anlatayım. Yok, anam babam yok böyle bir şey. Eloğlunun ağzı un çuvalı değil ki, büzüp bağlayayım, bundan gayrı olur olmaz lakırdıları sarf etmesin diye.
Galata’ya falan dadanmışlığım da olmamıştır. Galata’nın nerede olduğunu dahi bilmem. Sonra kafa çekmelerim falan hiç olmamıştır. Bu da külliyen yalan. Allah’ın hiçbir kulu çıkıp da kafayı çektiğim gibi bir iftirayı veya yakıştırmayı bana yapamaz. Beni bilen bilir. Ben de ne yaptığımı ve kim olduğumu çok iyi bilirim. Demem o ki; geçin derim bütün bunları, geçin hem de bir kalemde. Çünkü ben kime aşık olduğumu biliyorum. Tanrı şahidimdir o da biliyor. 
Hele tramvayda birilerinin bacağını mı sıkıştırmak. Töbe haşa. Ne gençliğimde, ne de yaşlılığımda böyle bir şey zinhar olmamıştır. Bizim Ankara’da tramvay bile yoktu. Hoş şimdilerde de yok ama olsa da ne diye elin kadının bacağını sıkıştırayım. Acır elbette. Yazıktır, günahtır. Hem de tramvayda. Bir kez daha külliyen yalan diyorum. Bakın bir kez daha bakın resmimize, benim Kör Zewe’me olan aşkımı benim ona sarılmamda göreceksiniz. Nasıl da gülü gülüveriyor Kör Zewe’min yeşil, yosun, mavi, kestane, ela, siyah gözlerinin içi. Nasıl desem aşk böyle bir şey işte. Aşk olunca insanın gözü gönlü yalnızca vurulduğunu görür oluyor. Ondan gayrısına gözü de ferman dinleme özelliği olmayan gönlü de körleşiyor. Siz siz olun mademki davet edilmediğiniz halde, gelmek durumunda kaldığınız bu fani dünyada, son nefesinize kadar aşkı tadın ve bütün hücrelerinize kadar yaşayın. Duygu yüklü kalbinize kovalar dolusu aşk doldurun. Bütün benliğinizle sevin sevilin. Aşkı yaşamak isteyenlere de elinizden geldiğince yardımcı olun. Yollarını açın. Var olan kar veya benzeri engelleri bir çırpıda küreyin, gitsin. Sevapların en büyüğüne girersiniz.
Yemin billah Mualla’yı falan sandala atmışlığım da yoktur. Evet, bir sandala atmışlığım vardı günün birinde. Bir defasında Ankara Gençlik Parkı’nda, kem gözlerden ırak, vurgunu olduğum Kör Zewe’ yi sandala atıp, bir sefa sürmüşlüğüm elbette olmuştu. Önce bir semaver dolusu nar kırmızısı çayımızı içtik. Çekirdek çitledik. Ve sonrasında da, bizim de bir sandal sefamız olmuştu. Yıllar- yıllar önceydi. O gün söylediğim şarkıyı bugünmüş gibi hatırlıyorum. Sanat güneşimiz Zeki Müren’den öğrenmiştim. “Gözlerin bir içim su” adlı bir şarkıydı. “Aman güzelim, canım güzelim. Ben sana yanmışım. Yeşil gözlerine, şirin sözlerine hep aldanmışım.” Kör Zewe’min o çekik gözleri her ne kadar yeşil olmasa da, insan aşığı olduğu, derinine durduğu gözleri; yeşil, mavi, siyah, ela kestane ve nasıl görmek isterse öyle görür oluyor. Bence siz bu sandal hikâyesi ile karıştırmış olmalısınız. “İnsan beşer, kuldur şaşar.” derler. Sanırım siz bu konuda da yanıldınız. Üzgünüm. “Ruhumda hicranı” şarkısını ne ben, ne de biricik yârim Kör Zewe bilir. 
Geçin bütün bunları. Size diyeceğim açın gözlerinizi de bizim aşkımızı görün. Bastırmasanız, gurur meselesi yapmasanız, belki sizin içinizdeki dürtüler de ayağa kalkar. Sevin, sevilin. Sevgi fukarası olmayın. Sevdiklerinize sevginizle dokunun!
Amsterdam, 24 Şubat 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...