27 Şubat 2018 Salı

SEVGİLİ









SEVGİLİ

Görünen o ki; ölümün adamları yeniden kanın ılgıt ılgıt aktığı bir savaş çıkaracaklar. Hava koyu puslu. Canavarlar sivri dişlerinin arasından salyalarını sala sala cirit atıyorlar.  Kardeşi kardeşe kırdıracaklar yani. Bıyıkları yeni yeni terlemiş gencecik ömürleri, bir sinek gibi ölmeleri için zorla cephelere sürecekler. Sevgili eli tutacak titrek ellerine kan kusan soğuk silahları tutuşturacaklar. İşte düşman orada deyip kardeşlerinin üzerine salacaklar. Buyruklar bıçak misali keskin ve kesin. Hedef gösterecekler. İşte düşman! Sevgili durma, gel.

Şehirlerde, dağlarda ve ovalarda tanklar, tüfekler, mavzerler, şarapneller, mayınlar ve bombalar art arda patlayacak. Yüreklerin kulakları vurdumduymaz olacak. Elma aromalı gazlarla on binlerce insanı bir anda zehirleyecekler. Metalden devasa ölüm kuşları attıkları ağır bombalarla dünyayı yerle bir edecekler. Misket bombalarını canlıların başlarına yağdıracaklar. İnsanlık bir anda elden kayıp gidecek. Çocuklar, yaşlılar, kadınlar, gençler; yani insanlar hiç uğruna ölecekler. Masumların kolları, bacakları, başları kopacak. Yoksulları büyük bir ölüm korkusu alacak. Duyguları, aşkı ve sevgiyi yok edecekler. Hayatlar son bulacak. Daha çok da güzelken, toyken, telli duvaklı gelin çağındayken, gencecikken, dolanı dolanı taze bir sarmaşıkken, dal gibi incecikken. O nedenle, sevgili artık gel.

Hayata incelikler katma yoksunları, kin ve nefret kusuyorlar. Oluk oluk al insan kanı akacak. Evler yıkılacak, insanlık molozların ve beton yığınlarının altında kalacak. Bağlarımız, bahçelerimiz ve bostanlarımız talan edilecek. Kuşların, böceklerin ve her türlü canlının yuvaları başlarına yıkılacak. Çiçekler koparılacak, çimler ezilecek, ormanlar yanacak, bütün canlılar nefessiz, aç ve susuz kalacaklar. İnce belli karıncalar telaşla yerin alabildiğine altına çekilecekler, tavşanların ödleri kopacak, küçük dillerini yutacaklar. Kelebekler olanca albenileri ile kanat çırpamayacaklar. Kirpiler gül yüzlerini saklayıp dikenlerine kapanacaklar. Gel derim sevgili gel.

Geniz yakan barut kokuları saracak dört bir yanı. Yeryüzünün göz kamaştıran alının allığı, morunun morluğu kalmayacak.  Çocuklar yok olacak. Çelik çomak, saklambaç ve seksek oyunları yarım kalacak. Oysa yüreklerine doldurdukları güneşi selamlıyorlardı gök gözlü çocuklar. Bütün kalbimle gel diyorum sevgili gel.

Gelirsen, yeniden allı yeşilli bahar gelecek. Hayat, her şeye rağmen bütün güzellikleri ile kaldığı yerden devam edecek. Bilinen halk türküsü devam edecek. "Gel gidelim bahçeye loy, sen gül topla ben seni." Sevgililer uzun uzun koklaşacaklar. İpek mendiller verilecek bergüzar. Ağlayanlar gülecek. Yeniden maniler yakılacak. Başı ve sonu olmayan kardeşlik halayları çekilecek. Zılgıtlar kulakları sağırlaştıracak. Yar dizi yine yumuşak ve sıcacık kalacak. Sevdalıların gözlerinin içi gülecek. Ölümden beter hicran sona erecek. Rüyalar bölük pörçük kalmayacak. Kâbuslar görülmeyecek. Anneler şefkatle yavrularının başlarını okşayacaklar. Yarpuzlar, domatesler ve fırından yeni çıkan ekmekler mis gibi kokmaya devam edecekler. Nergisler, çiğdemler korkusuz açacaklar. Arılar çiçekler arasında tozları taşıyacaklar. Ne olursun sevgili gel.

Altı yaşındaki Suna işinden dönen babası Salih’i öpücüklerle karşılayacak. Sevinç ve coşkuyla ellerini çırpması yarım kalmayacak. Kucağına atlayacağı babası yaşamaya devam edecek. Küçük Suna’nın açtığı kolları boş kalmayacak. Bizim de göğümüzde güneş ol. Sevgili iş işten geçmeden, geç kalmadan gel.

Kurtlar, kuşlar ve börtü böcek insanlarla aynı dünyayı paylaşılıyor olmaktan kendilerinden hicap edecekler. Anneler dizlerini dövüp biçare yitirdiklerine ağlayacaklar. Zeval bulasıca, zayıf canavarlar kazanacak. Savaş naraları atılacak. Özgürlük ve kardeşlik çıraları yerlere atılıp söndürülecek. Reva görülen, zehir zemberek, cehennemi aratmayan bir hayat. Haramilerin, bezirgânların elinde halk inim inim inleyecek. Cihat çağrıları dinmeyecek. Tiratların ardı arkası kesilmeyecek. Ve tonlarca uzun kuyruklu yalan. gel olmaz mı? Sevgili gel!

Mehteranlar bir sağa bir sola dönüp davullarını dövecekler. Fakirler kardeş savaşının en ön saflarında yer alacaklar. Varsıllar teraslarında şampanya kadehlerini keyifle tokuşturuyor olacaklar. İnsanlık onuru ayaklar altına alınacak. Silah tüccarları kasalarının kapılarını kapatmakta zorlanacaklar. Huşunet kazanacak. Başımızda bitler palazlanacaklar. Semalarımızda bayrakları dalgalanan zulüm diz boyunu aşacak. İnsanlarımız üryan ve malamat. İrademiz dumura uğrayacak. Kemikleri bir bir sayılan fukaraların sırtında kırbaçlar şaklayacak. Ömrübillah sefalet. Halimiz hayli yaman. Gelmemezlik etme ey sevgili, yalvarırım gel.

“İbrahim, Kemah’ın Çit köyünde kasketini afili yıkıp kaşının üstüne, eşeğine yan binecek. Bir günün beyliği beylik deyip, boz kulağı anırta anırta, ayaklarını sallaya sallaya köyünden içeri girecek. Belki ona da Şahmaran’ın da bağı var diyecekler. Evdekiler zaten paçanın kokusunu çoktan almış olmalılar. Yılmaz beklediği şehir ekmeğini iştahla bölüp yiyecek.” İbrahim’in mütevazi hanesinde de kendilerince erinç içinde bir yaşam olacak. Olur ya, ihmale getirip gelmemezlik edersen, gülün cehennemi cennet yeryüzünde yaşanacak. Her şey, bil ki Kemahlı şairin dediği gibi “kirtim kirt” olacak. Yollarına kırmızı halılar serdik. Mis kokulu güller serpiştirdik. Umudumuz suyunu çekmeden, de hadi gel sevgili gel!

Amsterdam, 27 Şubat 2018



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...