Bu blogda, genelde yöreme ait karakterlerin (büyük saygı duyduğum) kısa hayat öykülerini, zihnimdeki imgeleri kağıt üzerine aktarmaya çalıştım. Yazar ve şair Hulki Aktunç; “yazma eylemi, ölümden bir şeyler koparmaktır” der. Bu “kalleş” olarak da adlandırılan tunç kayadan zerrecikler koparma uğraşısı çok güzel. Umarım "GERÇEK HAYALLERİME DAYANAN" sevda ile nakşetmeye çalıştığım öykülerimden esen tatlı meltem, az da olsa yüreğinize dokunur. Olanca sevgi ve saygımla.
21 Mart 2015 Cumartesi
NEWROZ
Yaşar Kemal; kendisinin deyimi ile “O güzel insan, güzel bir ata binip, gideli” üç hafta gibi bir zaman oldu. Ardından O’nu bir sevgili misali sevenler çok göz yaşı döktü, çok şeyler yazıldı, çizildi ve de söylendi. Ne kadar göz yaşı dökülürse dökülsün, ne kadar yazılır ve çok söylenirse de bunun yine de eksik kalacağı muhakkaktır. Bütün söylenenler, yazılanlar, çizilenler ve kalplerden dökülen boncuk göz yaşları elbette çok güzeldi. Ozanlığı yazılı olarak yapan bu dünyanın en büyük yazarı ve yine oldukça aydınlık bir dünyaya sahip olan, “uzun ince bir yolu” yüreği ile görerek ilerleyen, yıllarca önce kaybettiğimiz büyük ozan Aşık Veysel arasında geçen, espri mahiyetinde “alıntı” anı ile bu ki güzel insanın ardından biraz da gülümsemeye var mısınız?
Yaşar Kemal ve Aşık Veysel hasretlik gidermek gayesi ile 70’li yallarda İstanbul'da buluşurlar. Hoş-beşin uzun uzadıya tatlı sohbetin ardından Yaşar Kemal her ne kadar Aşık Veysel’in gözleri görmese de, O’nun gönül gözlerinin çok iyi gördüğünü bildiğinden, dert etmeden Aşık Veysel’i koluna takıp, Beşiktaş'ta yürümeye çıkarlar. Aksilik bu ya aniden bardaktan boşalırcasına bir yağmur başlar. İki büyük ozan ne yapalım şaşkınlığı ile çare raralarken. Yasar Kemal Aşık Veysel’in kolundan çekiştirip, kadim dostu Şemsi Yastıman’ın saz dükkanına götürür. Sırılsıklam iki dostunu hiç beklemediği bir anda karşısında bulan ve yine yıllarca önce dünyamızdan ayrılan Şemsi Yastıman iki dostun haline kahkahalarla güler. Neye uğradığını anlamayan iki ozan, çok bozulurlar ve buna bir anlam veremezler. Devreye Yaşar Kemal girer ve o meşhur küfürleri ile Şemsi Yastıman’ı bir güzel kalaylar.
“Ne oldu oğlum niye gülüyorsun?” diye sorar.
Şemsi Yastıman daha fazla dayanamaz ve katıla katıla gülmeye devam ederken, espriyi patlatır.
"Hey Ya rabbim! İki insan yaratmışsın, bir tek göz vermişsin.” der.
Bunun üzerine Yaşar Kemal her zamanki dobralığıyla:
"Çok konuşma Allah'ın Türkmeni. Senden halı minder istemiyoz. Ver şurdan iki tahta sandalye de oturalım" der.
Gülümsemeniz bol ve her daim bol olsun.
NEWROZUNUZ KUTLU OLSUN! – NEWROZA WE PIROZ BE!
15 Mart 2015 Pazar
EMMİOĞLU
5 Mart 2015 Perşembe
OĞLUM-KIZIM-SEVGİLİM-ANNEM-BABAM
25 Ocak 2015 Pazar
“ELİMDEN BİR KIRIK SAZ GELDİ GEÇTİ”
7 Ocak 2015 Çarşamba
KEŞKE
Can ciğer dostların benliklerini kaptırdıkları, yavaş yavaş tatlı bir ılıklık veren hararetli sohbetleri esnasında, ansızın yeri ve zamanı gelen, o anda fazla gecikmeye mahal vermeden kullanımı bir zaruret gösteren argo, aynı zamanda insanın dilinin kolay kolay söylemeye varmadığı müstehcen içerikli bir deyimdir. Deyim yeni il olan Yalova şehri ile ilgili. Yalova’nın ilçe olarak hüküm sürdüğü uzun dönemde bu yerleşim yerinin kaymakamı olmak, bu bilinen argo deyimden dolayı bir hayli sıkıntılıydı. Hani makamı veya kimliği ne olursa olsun, varlıkları kaale alınmayan kişiliklere karşı kullanılırdı. Ve söylenen aynen şöyle idi, diyeceğim ama biz yine de aynen olduğu gibi değil de, biraz kırparak söyleyelim. Ama siz zaten bu satırları okuduğunuzda da, belden aşağı olup, uçkur çözdüren sözcükleri kendi kendinize sansürsüz mırıldamışsınızdır.
“Bırak lo… Kim s….. Yalova kaymakamını.” Evet en nihayetinde yıllar önce Yalova ilçelikten, il statüsüne terfi ettirildi ve gelen her kaymakam da bu sıkıntılı durumdan ve alaya alınıp, makamlarını dahi söyleme çekincesinden kurtuldular. Devletimiz böylelikle büyük bir işe el atmış oldu. Sorunu tam anlamı ile kökünden çözdü. İnsanları da böylesi nahoş bir durumdan kurtardı.
Bu durumda akla şöyle bir şey de gelebilir elbette. Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmek istemesinde olduğu gibi, onlarca yıldır il olabilmek babında çırpınan pek çok kasaba bulunmakta. Acaba onlar da il olmak maksadı ile yavaştan yavaştan ortaya Yalova ile ilgili bir deyime benzer bir yakıştırma mı üretip, yaysalar. Kim bilir belki de, kendileri için bir çözüm yolu olabilir. Devlet baba bu ilçenin düştüğü güç durumu göz önüne getirip, bu yerleşim birimlerini de il konumuna kaydırabilir. Bizden söylemesi.
Armutlu da Yalova iline bağlı kaplıcaları ile ünlü bir sayfiye ilçesidir. Buranın yerli halkının omuzlarını dikleştirip, kafasını hafif kaldırarak; devletimiz buraları Rumlardan temizlendikten sonra, 9 Ağustos1934 tarihinde Atatürk Armutlu’ya geldi. O zaman ilçemizin adı Rumca Armodies idi. Atatürk buranın adının, bundan sonra Armutlu olmasını söyler ve o günden bugüne kasabamızın adı (öyle ahım şahım dişe dokunur miktarda armut yetiştirmediğimiz, armut ile ilgili hiçbir özelliğimiz olmadığı halde, ki biz zeytincilik yapıyoruz), böyle kalır.
Armodies'in adının değişmesi ile dini bütün bir Almancının, kan ter içinde ekmeğini çıkarmak için yüzlerce metre yer altı cehennemine, binbir dua ile indiği madenden, kömür karası yüzünü yuduktan sonra, derin bir nefes alıp ciğerlerini oksijen ile doldurup, yeniden çıktığı yer yüzünde, tesadüfen karşılaşıp tanıştığı, sarı gür bukleli Maria ile evlenmesinin getirdiği sonuçlar arasında büyük benzerliklerin var olduğunu görebiliriz. Onu imana getirip, bütün kötü batıl düşünce ve inanışlarından da arındırır.
Maria da kendisi gibi “pürü ak” olduktan sonra, bu iyilik timsali muhteşem insana yeni bir isim de vermek gerektiğini düşünür ve adını Meryem olarak değiştirir. Böylelikle kendisi ve müstakbel eşine cennetin kapıları sonuna kadar açılmış olur. Bu göğsü iman ve iyilikler ile dopdolu yeni ermiş insanın adı artık Meryem’dir. Bakıldığında Maria ile Armodies’in kaderleri aynıdır. Her ikisi de köklü bir temizlik ve arındırmanın ardından, gurur duyacakları sıfır kilometre kimliklerine kavuşmuşlardır.
Konu yerleşim yerlerinin isimleri olunca; Anadolu’nun kadim halklarından Ermeni’lerin ikamet ettikleri bazı köy ve ilçelerin isimleri günümüze değin değişmeden gelmiştir. Tatvan, Eleşgirt ve Mazgirt bu ilçelerden bazılarıdır. Bu elbette çok küçük bir kırıntı dahilinde olsa da, aynı zamanda minik kırıntı dahilinde olumlu bir detaydır. Gönül isterdi ki; bu tür olumlu detaylar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olması değil de, gururla insani bir duruşu sergilemeye çok daha yakın olan, böylesi ayrıntıların hayatımızda sayılamayacak kadar çok olmasıdır.
Ne yazık ki, bu güzelim tablonun çok ama çok uzağındayız. İyi niyetli, güzelim insanlar, insanlığın gönlünde yatan bu tablonun çizilmesi için fırçalarını alıp, var olabilecek en güzel renklere batırıp, eşitlikten, kardeşlikten, adaletten ve diğer bütün insani güzelliklerden yana harikuladelikler yaratmaya her ne zaman yeltendilerse, barbarlıklar bu girişimleri zorbalıklar ile bastırdılar, fırçaları kırıp, boyalarını döktüler. “Mutluluğun resmini çizmeye” çalışanlar, hayatlarının baharında, bunun bedelini gencecik canlarını vererek ödediler.
Sonuç olarak gelinen noktada; keşke Yalova kaymakamlarına böylesi abes bir yakıştırma yapılmasa idi. Yaşadığımız coğrafyada, dünyada kimse kimseyi zorbalıklarla “burası benim yerim deyip” yeryüzüne ve gökyüzüne çizdikleri gayri insani çemberlerden, kimseler kimseleri temizlemese, Rumcada adı Armodies olan Armutlu’nun adı değişmese, bütün insanlık vatanları olarak gördükleri dünyada bir arada binbir güzellikle, kardeşçe yaşasa, temennisinde bulunmadan edilemiyor. Tabi Maria da, zorlamalarla kandırılmasa, kendi adının seçimini kendisi yapsa ve Maria olarak kalsa.
23 Aralık 2014 Salı
DALGALAR
Onlarca yılın öncesinde yani,
Şimdilerde her anımsadığım da,
O güzel yüzlü yiğitleri.
Ve göğsümde onbeş yara,
Onlarca yılın öncesinde yani,
Dalgalara,
O güzel yüzlü yiğitleri.
16 Aralık 2014 Salı
ÖDÜNÇ YUMURTALAR
Not: Bu arada ekonomik kriz günleri içindeki komşumuz Atina’dan ödünç aldığımız yumurtaları da (gizlenen bir ekonomik krizi yaşayan bizler), unutmadan geri verirsek iyi olur.
KIPRAŞMA
KIPRAŞMA Yıllar önce köyü Camili’den Ankara’ya göç eden, eğitim hayatının ardından da oraya yerleşen Halis Bey, geldiği yörede...
-
HECİBANLARIN HİCRETİ Çetin geçen bir kış mevsiminin ardından; tüm güzelliği ve bereketiyle kendisini iyiden iyiye hisset...
-
VELVEL DERESİ Yıllar önce köy irisi, kasaba küçüğü büyüklüğünde, Bâlâ ilçesine bağlı bozkırın meşhur beldesi Kesikköprü ’ye ko...
-
MORUK MERKEP Sahibim Kuyular Köyü’nden (Gundê Emera) Ömeri Sor’du. Ömeri Sor maddi durumu kötü olmayan, hayat dolu, şen şakrak...