26 Mart 2015 Perşembe

CİN


CİN

“Benimle gelme kıçım, kokuyorsun…”
Batman yöresinde, halk arasında kendisini çok beğenen, bir nevi megalomanlar için söylenegelen bir söz. Bu sözün, onlarca yıldır var olan yasaklılığını, henüz yeni gerilerde bırakan Kürtçe dilindeki vurgusu, elbette ki, daha çok “yuvarlanan bir taş olup, gediğine oturuyor”. Her taş yerinde ağır olduğu gibi, sözcükler de, doğup, kök saldıkları dillerde ve kültürlerde bir o kadar yerinde ağır oluyorlar. Kimi zaman başka dillerde kabak tadı verdiği de olur. Bu bütün dünya dilleri için böyledir, bilinen o ki sözcüklerin başka dillerde aynı tadı vermediğidir. Ama yine de, insanlığa verilmek-ulaştırılmak istenen mesajlar, imgeler, melodiler, anlatımlar, şiirler, roman ve öyküler başka dillere de aktarılıp, yereli aşıp, dünya yüzeyinde paylaşılmalı, belli coğrafyalara hapsedilmemelidir. Dünya Shakespeare, Dostoyevsky, Gogol, Tolstoy. Marques, Nazım, Ahmet Arif, Yaşar Kemal, Victor Hugo, Balzak, Stendal ve diğer binlerce değerin ufuklarının genişliğini doyasıya kucaklamalı ve bihaber olup, bu nahoş fakirliği yaşamamalı.
Aylar önce bir aile dostumuzdan bu sözü ilk duyduğum zaman, önce epeyce gülümsedim, güldüm ve akabinde üzerinde uzun uzun düşündüm. Evet, söz her ne kadar o bulutlarda gezinen narsizmin dozunu aşanlara yönelik, ironi mahiyetinde söylense de, başka alanlarda da pekala kullanılabilir ve yerinde bir kullanımla o taş yine yuvarlanıp, gediğine oturur.
Teşbihte hata olmayacağı her zaman dile getirilir. Ülkemizde de güzelim insanımıza kene misali yapışmış, adeta insanımızın kokan kıçı durumunda olan, atsan atılamayan, satsan satılamayan, “dur ve olduğun yerde kal, benimle gelme” diyemediğiniz gerici, ırkçı, şoven, milliyetçi, “tek tekçi” ve faşizan yapılanmalar, her daim hatırı sayılır bir oranda var oldu. Milyonlarca insan beyninde yer alan “faşinismus” hastalığının etkisi ile başka ufukları aralamadan, insani, aydınlık, güneşli ve güzelim düşüncelere kendisini daha da “kemikleşerek” tamamı ile kapatıyor. Karamsarlığa yer yok. Elbette ki, bu ülke de gebe olduğu aydınlık yarınları, sancılarını çeke çeke doğuracaktır. Satsan satılmaz derken, insanın aklına hemen etrafımızda onca gerici yönetimleri olan ülkenin mevcudiyeti takılıyor. Yapışık hale gelmiş, hiç te sevgili olmayan katran karası gericiliğimizi, milliyetçiliğimizi, ırkçı ve faşizan yapılanmalarımızı, bu oldukça olumsuz oluşumları veya diğer adı ile kokan kıçımızı, “yahu… Sevgili İran, Arabistan, Libya, Yemen ve diğer gerici yönetimlerin bulunduğu ülkelerin yöneticileri, bu bizdeki kokan kıçı artık istemiyoruz, size daha çok lazım deyip, satamıyorsunuz.” Kıç yine bize yapışık kalmaya devam ediyor ve de çok kötü kokuyor. Bu ülke insanının bu konuda artık bir şeyler yapmasının zamanı elbette geldi ve geçiyor da. İnsanımız bu kıllı kıçı kesip atamadığına göre, hiç değilse bu kokulardan arınması, temizlenmesi gerekmiyor mu? Bu berbat kokudan kurtulmanın, aydınlık yarınlara erişmenin tek yolu da, her olumsuzluğun panzehri yediden “seksene” köklü bir eğitimden geçtiğidir.
Bu güzelim insanlar, insan midesini bulandıran iğrenç kokuları kendilerine daha fazla reva görmemeli. İnsanımızın kaderi kokuşmuşluklar, kokarcalar, küfler ve irinler olmamalı. Medeniyetler beşiği Anadolu’nun, Mezapotamya’nın kadim halklarının payına düşen, aydınlık, insani bir yaşam, hoşgörü, eşitlik, kardeşlik, renklerin güzelim harmonisi, adalet, kardeşlik, barış ve güzellikler olmalı.  
Bu nedenle şişeden bir cin çıksa ve “ey Türkiye halkları, benden üç şey dileyin, ne dilerseniz dileyin”, dese; Türkiye halklarının atıp, satamadıkları kıçlarından yükselen kokuların bertaraf edilmesi için, gayrık kokulara yeter diyen insanımızın; “eğitim-eğitim-eğitim” diye bağırması gerekiyor.
Evet; taşıdığımız kıç kokuyorsa, “Benimle gelme kıçım, kokuyorsun” diye de söylemeli, bağırılmalı ve kovulmalı. Hele de  bulunduğumuz seçim arefesinde.

Amsterdam, 26 mart 2015


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...