1 Mayıs 2015 Cuma

KASRI ŞİRİN


 KASRI ŞİRİN

Sıcak mı sıcak bir yuvası vardı, bizim Camili Köyünden, bir zamanların Deno amcasının.
"Kendi gitti, ama adı pek de yadigar kalmadı." 
Oysa var olmaya devam ediyor evi, dökük-virane de olsa, hem de Camili köyünün en ihtişamlı tepesinde.
Kök salıyor çınar misali oldukça Kebir Camisi olan köyün bozkır toprağında.
Nasıl da dimdik ayakta kalmaya, inadına direniyor, yedi tepeli Camili Köyü tepelerinin en tepesinde.
Hani iki oda ve bir salondan ibaret olsa da Deno amcanın sırça köşkü.
Karısı ile uyurdu huzur içinde odaların birinde.
Kızları kalırdı mutlu, şen şakrak odaların diğerinde.
Şimdilerde verdiği acıdır insan yüreğine, adeta konuşuyor, bağırıyor, ağlıyor yetim, boynu bükük, virane ve dökük Deno amcanın evi.
Örme taştan, kale gibi bir ev.
Yıkılsa da bacası, uçsa da killi topraktan damı, şimdi bir yalnızlık abidesi, alabildiğine ıssız bir ev.
Bir muammadır nüfus dairesindeki hene numarası, ayakta kalmakta direnen evin.
Bir buruk hüzün kasrıdır Deno amcanın tepedeki evi.
Artık kuşlar konmuyor, kervanlar konaklamıyor,
çocuklar içinde saklambaç oynamıyor, camlarını kıramıyorlar bu viranenin.
Mis kokular yayan tencere fokur fokur kaynamıyor, tavşan kanı çaylar sunulmuyor, Allah ne verdiyse deyip, oturulmuyor yer sofrasına, misafirler baş tacı edilmiyor artık bu viran evde.
Kimseler uyumuyor, renkli rüyalar görmüyor bu odaların birinde, kahkaha atmıyor, sevinmiyor, gözyaşı dökmüyor, üzüntü duyulmuyor, Dallas ve diğer Amerikan dizileri izlenmiyor artık bu hanede.
Titreyen ürkek bir mum ışığında oturulmadı, fenerler asılıp kimselerin doğum günü kutlanmadı, kremalı pastalar, çikolatalı kekler yenmedi, bir buket kır çiçeği kokladıkları sonra bir vazoya konup-baş şedeki yerini almadı, kızları için partiler verilmedi, bir kadeh şarap hiç içilmedi ve şimdi bir damla su dahi içilmiyor bu evde.
Yine de bir nevi Harput kalesidir Camili'nin, yüksek burçlu olmasa da evi rahmetlinin.
Onlarca yıl oldu öleli, Deno amcası Camili'nin.
Meraktır hani, acep Araf’ta mı bekler hala kendileri?
Ne gördü ne yaşadı sanki bu yalan dünyada, kopmaz ki kıyamet cennetin yolunu gösterse, Tanrının onca kanatlı meleğinden birileri.
Dimdik ayakta hala bu taş örme evi.
Diz boyu idi yoksullukları, eyleyemediler kurban, olmayan kınalı koçlarını.
Geçirdiler mi kurbansız kıldan ince Sırat köprüsünden Zatı Alilerini.
Kaç Huri düşer kendisine dersiniz, geçerse bu zorlu köprüleri?
Fakir fukara kısmından olur da, maalesef kendileri.
Buralarda da alavere dalavereye olur mu dersiniz, evleri yıkık, kendileri yıkık Allahın garibanları.
Neyler, nasıl başa çıkar hile hurda olmaz da, olur ya verilirse Deno amcaya kırk küsur tane bir içim su Hurilerini.
Çok uzun olmasa da, harcadığı kadarına yaşam denirse ömrünün, Deno amca yaşadı bu örgü taşlı evde.
Doğdu yoksulluk içinde.
Öldü yoksulluk içinde.
Çocukluğunu yaşamadan, genç-delikanlılığa adım attı Deno amca.
Kıvır kıvır sakalları, bıyıkları çıktı önce.
Küfürler edilerek, dayaklar atılarak, hakaretlere maruz kalarak, tüfek astı yükseklerde olmayan omuzunda aşağı, süngü taktı dört bir yanda yer alan zalim düşmana karşı, kar-kış-kıyamet saatler boyu nöbetler tutu, bekçiliğini yaptı, o da namusun. 
Öğrendiği üç beş Türkçe kelime oldu tek karı bu işten.
Ödedi son kuruşuna kadar, tek kuruş borçlu olmadığı vatana borcunu.
Evlendi, acıdı bedeni elbet dişine takınca canını.
Yoksuldu, kaldırıp, kazıdı kan-ter içinde, tırnakları ile toprağı ve taşları.
Yedi tepeli Camili köyünün en tepesine, bir kale yaptı Deno amca.
Görmeliydiler köyünün dört bir yanından O’nun kartal yuvasını.
Görüldü de yedi tepeli Camili Köyünün Vahşi Batısındaki evi.
Lakin olmadı, bir gün olsun gün görmedi bu kalenin mazbut, taçsız, kılıçsız-kalkansız-tahtsız kumandanı.
Herkesler gibi O da evlendi, görücü denilen usulle, yedi tepeli köyü Camili’de.
Bu evde yaşadı karısı ile elverdiğince ömrü.
Lakin çok zaman oldu, ardında hiç bir iz bırakmadan, bir daha da gelmemek üzere göçüp gitti.
İki kızı oldu, ama komuta ondaydı alimallah bu Kasrı Ganco’da.
Mutlu mu yaşadı acep, Kasrı Şirin’ininde?
Demem o ki; ne çabuk unuttular ve anmaz oldular Deno amcalarını ahalisi Camili’nin.
Oysa boylu boyunca yatarken Deno amcaları musalla taşında; üç kez ağız dolusu haykırdılar, O’nu iyi bildiklerini ve  helal eylemişlerdi “sağolsunlar” kıt kanaat olan haklarını.
Nice karlar, kışlar, seller, doğal afetler, depremler gördü, yıkılmadı, “adamı güzel eyleyen ceketlerin” kaldığı “Hasan Kalası” Camilili Deno amcanın evi.
Şirince bir evdi bu Kasrı Şirin, yedi tepeli Camili Köyünün en heybetli tepesinde.
Nasıl da zamana inat, dimdik ayakta kaldı, Deno amcanın yalnızlık abidesi taş örme evi.
Lakin çoktan göçüp gitti, kalenin taçsız, tahtsız, kalkansız, kılıçsız, unutulan yoksul kumandanı.
Ve boynu bükük kaldı Deno amcanın kalesi, örme taş evi.

Amsterdam, 1 Mayıs 2015



2 yorum:

  1. kalemıne yuregıne saglık yılmaz abı dedemı andık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Begendiginize sevindim. Yetersiz de olsa o dimdik duran evin huznunun anlatabildiysem ne mutlu bana. Siz de sagolun. Sevgiler...

      Sil

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...