7 Şubat 2017 Salı

YATSI VAKTİ





YATSI VAKTİ

         O'nun da payına düşen, bin dokuz yüz otuzlu yıllarda, birileri tarafından çekilen kurada Büyükcamili Köyü'nde hayata katılmak oldu. Öykü kahramanımız sevgili Şaho’nun çok da uzun olmayan yaşamına göz attığımızda, bu zorlu uğraşıya kendisinin pek de tutunamadığını görürüz.
         Ailenin ilk çocuğuydu. İç Anadolunun uçsuz bucaksız bozkırında, Kızılırmağın yanı başında yer alan Camili Köyü’nde yerleşik olan anne ve baba bir erkek evlatlarının olması ile büyük bir mutluluk hissettiler. Anne ve babanın yoksullukları diz boyuydu. Elde olmayan, avuçta, üstte ve başta da yoktu. Ek bir boğaz olarak ailelerine katılan oğullarına Şahin adını verdiler. Zamanla bu isim, kürtçede sürekli yapılageldiği gibi, Şahin adı kolaylaştırılarak, Şaho’ya dönüştürüldü.
         Şaho on beş yaşına gelmişti ki, art arda anne ve babası yakalandıkları hastalıklara yenik düştüler. Bir kız ve erkek kardeşi ile bir başlarına kaldılar. Küçük kardeşi Hasan henüz yedi yaşındaydı. Komşu köylerden birinde yaşayan ve daha varsıl olan teyzeleri Hasan’ı evlatlık aldı. Şaho babadan kalma tarlalarını sürüp, geçimini sağlamaya çalıştı. Bir kaç yıl sonra kız kardeşi Site de evlenince, Şaho tamamen bir başına kaldı. Yalnızdı. Mutsuzdu. Yoksuldu. O’nun da artık evlenme çağı gelmişti. Komşu ve akrabaların araya girmesi ile Küçükcamili Köyü'nün “kızkurularından” Cevriye ile dünya evine ite kalka girdi. Evlilikten yana olsun bahtının açık olmasını çok isterdi. Gönlünde yatan akça pakça bir kadındı. Ama o da olmadı. Karısı olacak kadının koynuna girmek, O’na adeta korku veriyordu. Ne olurdu. Hiç değilse bir tarafı biraz güzel ve kadınsı olsaydı. Yakasına yapışık yaşadığı "kara bahtı - kem talihine" boyun eğmekten başka da çıkar yolu kalmadı.
         Şaho’nun da bu dünyada kendisince yer aldığı hayatta, "Heyyt... Durun hele siz orada. Ben de varım." demesi gerekiyordu. Bu da sadece filtresiz Birinci sigarasını ciğerlerinin dipsiz kuyularına hapsetmekle olmuyordu. Tek tesellisi oğlu ve üç kızıydı. Ufaktan ufağa başladığı yalanlarla farklı olmak isteğindeydi. Her karşılaştığı insanın dikkatini üzerine çekmek gayesi ile ayak üstü, iki yakası bir araya gelmekte zorlanan, kırk tane olur olmaz abartılı kuyruklu yalanını bir çırpıda aktarıyordu. Öyle ki, bu uzmanlık alanında, adeta yuvarlanan bir kar topu gibi büyüyen ünü, zamanla bütün Heciban köylerinde yankılandı. Parmak ile gösterilir oldu. Tırnakları ile kazıyarak geldiği şanına ve şöhretine diyecek yoktu.
         Büyükcamili Köyü muhtarı Gafur kaymakamlıkta resmi işlemler için gittiği Bala ilçesinde aldığı gazeteyi heceleyerek okudu.
         “Tunceli Belediyesi Türkiye’nin en iyi yalancısını belirlemek için, Tunceli’de Palavra Meydanı’nda yapılmak üzere ülke çapında bir yarışma düzenlemiştir. Yarışmaya Türkiye’nin her tarafından yalan konusunda uzmanlaşmış olanlar iştirak edebilirler. Yarışmaya katılacak adayların bir dilekçe ile başvuru yapmaları gerekmektedir. Yarışmanın büyük ödülü beş bin Türk Lirasıdır.” Muhtar Gafur bunu okur okumaz aklına hemen Şaho ve Küçükcamili Köyü'nden Fethi geldi. Gazeteyi onlara gösterip, yarışmalara katılmaları için katlayıp kareli ceketinin cebine koydu. Köye geldiği zaman, ilk olarak bu her iki adayı yanına çağırdı. Yarışmaya katılmaları için birer dilekçe yazdırdı. Referans olarak dilekçelerin altına kendisi de usturuplu bir muhtar imzası attı. Köylülerinin böylesi bir yarışmada birinci gelmeleri elbette ki çok önemliydi. Böylelikle Heciban köylerinin ünü bu kültürel ağılıklı alanda ülkenin dört bir yanına yayılacaktı.
         Çok geçmeden Tunceli Belediyesi’nden beklenen o müjdeli haber geldi. Her iki yarışmacı da kabul edilmişlerdi. Yarışma kuralları gereği, her katılımcının beraberinde beş kadın ve beş tane de erkek misafiri davet ediliyordu.
         Şaho, Fethi ve beraberinde gidecek olan misafirleri bütün hazırlıklarını yaptılar. Yarışmaya katılmak üzere Tunceli Belediyesi’nin tanzim ettiği bir otobüs ile yola çıktılar. Yolları uzundu. Çok da cazibesi olmayan İç Anadolu bozkırının tekdüze bir görünüme sahip coğrafyasını aştılar. Tunceli şehrine yaklaştıkça doğa insanı hayran bıraktıracak bir dişkenlik gösteriyordu. Her taraf meşe ağaçları ile kaplı olduğu gibi, zirveleri karlar ile kaplı sarp dağların varlığı da, tablodan farksız tabiatı eşsizleştiriyordu. Munzur, Peri Çayı ve diğer doğa zenginlikleri bölgeyi çok ayrıcalıklı kılıyordu.  
          İki günlük yorucu bir yolculuğun ardından Şaho, Fethi ve taraftarları olan akrabaları Tunceli Belediyesi’nin misafirhanesine yerleştiler. Yarışmaya daha iki gün vardı. Türkiye’nin dört bir yanından engin tecrübe sahibi yalancılar Tunceli’ye geldiler. Şaho ve Fethi yarışma öncesi karşılıklı antrenmanlar yaptılar. Her ikisi de gayet iyiydiler ve kazanacaklarından emindiler. Ünleri Heciban diyarını aşmış, isimlerini duyanlar bu kabiliyetlerinden dolayı, bu ikilinin adını şapkalarını sıcak soğuk demeden çıkartıp, saygı duruşuna geçiyorlardı. Bu denli bir saygıyı görmek için gece ve gündüzlerini birleştirip, büyük çaba göstermişlerdi.
         İki günün ardından nihayet yarışma sırası Şaho ile Fethi’ye geldi. Yarışma bir yağlı güreş karşılaşmasını aratmıyordu. Sunuculuğu Ovacık’lı Rıza yapıyordu. Tunceli’li bilge deli Sevuşen de sakallarını sıvazlayıp, meraklı gözlerle Palavra Meydanı'ndaki yerini aldı. Her müsabakanın ardından avuçlarını patlatırcasına alkışladı. Tellal Rıza, Şaho ve Fethi’yi davet etmek üzere Palavra Meydanı’nındaki yerini aldı. Elini kaldırıp, göbeğini iyice ileri doğru çıkardı.
“İki yalancı çıktı Palavra Meydanı’na, ikisi de birbirinden merdane.” Bu sırada seyirciler arasında yüksek sesli büyük gülüşmeler oldu. Tellal Rıza dilinin sürçmesini hemen düzeltme yoluna gitti.
         “Pardon. Her ikisi de birbirinden yalancı. Sağ yanımda başkent Ankara’nın Bala ilçesinin Küçükcamili Köyünden Fethi. Sol yanımda aynı ilçenin Büyükcamili Köyünden Şaho.” Palavra meydanında büyük bir alkış tufanı koptu. İlk sözü Fethi aldı.
         “Efendim… Geçen baharda Kızılırmak’ın bizim köy tarafına bir kabak çekirdeği ekmiştim. İki ay sonra gidip baktım ki; kabak ırmağın karşı tarafına dallarını atmış. Dallar öylesine büyük ki, üzerinden kervanlar ırmağın karşı tarafına gidip geliyorlar.” Küçükcamili’li misafir taraftarların erkekleri büyük bir coşku ile ıslıklarla tezahüratlarda bulundular. Kadınlar ise avazları çıktığı kadar zılgıtlar attılar.
         Sıra Şaho’ya geldi. Şaho meydanda oturduğu hasır sandalyeye iyice kuruldu. İnce dudaklarının arasında artık bitmek üzere olan Birinci sigarasının izmaritini baş ve işaret parmaklarının uçları ile tutup hızla sektirerek yere attı. Kasketini geriye itip, yarışma yalanını ortaya attı.
         “Ben de geçen yıl bir tane bakır kazan yaptırdım. Kazanın içinde kırk tane işçi, kırk gün kırk gece çalıştılar. Hiç bir ustanın çekiç sesi diğerine gitmedi.” Fethi; 
         “Yapma be Şaho.  Öylesine büyük kazan olur mu hiç?” diye çıkıştı. Bunun üzerine;
         “Ee… Fethi kardeş, senin yetiştirdiğin bu kadar büyük kabağına, benim de bir kazan yaptırmam gerekiyordu.” diye açıklama yapınca Palavra Meydanı'nda büyük bir alkış tufanı koptu. Bu kez nispet edercesine, Büyükcamili erkekler ıslık çaldılar, kadınlar da zılgıtlar attılar. Bu sırada kalabalığın arasında yer alan Sevuşen elini savurup;
         “Hassiktir lan, böyle yalan mı olur.” deyip, Palavra Meydanı’ndan uzaklaştı. Belediye’nin oluşturduğu jüri, Yarışmanın birincisi olarak Şaho’yu gösterdiler. İkincilik de Heciban köylerine kısmet oldu. Küçükcamili Köyü’nden Fethi ise Şaho’dan sonra geldi. Beş bin liralık ödül Şaho’ya verildi. İkinciliğinden dolayı Fethi’ye de bin liralık teselli ödülü verildi.
         Şaho’yu Büyükcamili'li erkekler omuzlarına alıp, Palavra Meydanı’nda tur attılar. Meydana tekrar dönen Sevuşen ve Tunceli Belediye başkanı gelip, Şaho ve Fethi’yi tebrik ettiler. Belediye başkanı bu kültürel etkinliğe sundukları katkıdan dolayı, kendilerine birer buket çiçekle teşekkürlerini sundu.
         “Sizin sayenizde böylesine kültürel ağırlıklı bir etkinlikle, belediyemiz dünyada unutulmayacak bir ilke imza attı. Sizlere müteşekkirim. Heciban diyarına Dersim ahalisinin selam, saygı ve sevgilerini götürün lütfen. Yolunuz açık olsun. Sağ olun, var olun. Dilinize sağlık.”
         Sevuşen her iki yarışmacıyı bağrına basıp, gözlerinden öptü. Dersim misafirperver, iki ezeli rakip Şaho ve Fethi mutluydular.
Şaho köyünde büyük coşku ile karşılandı. Omuzlara alınıp, havaya atıldı.
         “En büyük Şaho. Başka büyük yok. Büyükcamili Şaho ile gurur duyuyor.”
Bütün gün köy meydanında davullar ve zurnalar çaldı. Zılgıtlar eşliğinde uzun kuyruklardan oluşan halaylar çekildi.
         Bin dokuz yüz seksen üç yılında bir sonbahar günü, sık sık olduğu gibi bir kez daha elektrikler kesilmişti. Şaho’nun karısı hasta kocasını karanlıkta bırakmamak için bir mum yaktı. Ancak elektriklerin kesintisi uzun sürünce, zaten kısa olan mumun fitili de bitti. Mum kendiliğinden söndü. Odayı kor  bir karanlık bastı. Şaho gözlerini yumdu. Uzun kaşlarla üst tarafı çevreli kestane rengi gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı.  

Amsterdam, 7 Şubat 2017
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...