14 Ocak 2019 Pazartesi

JET TOSTOS





 JET TOSTOS

Bozkırın o bunaltan kavurucu sıcaklarından ve dondurucu ayazından korunmak, çalılık veya ormanlık bir alanda yaşamaktan çok daha zor. Böyle buyurdu ulu Tanrı ve görünen o ki; biçilen ömrü bu coğrafyada sürdürmekten başka, ufukta bir yol da görünmüyor. Lakin yapılacak bir şey yok. Kimselerin beni bundan sonrasında da şefkatle kucaklayıp, başka ülke veya diyarlara götüreceğini de hiç sanmıyorum. İlerleyen satırlarda naçizane anlatımımla, herhangi bir serzenişte bulunuyormuşum gibi bir intiba uyanmasını istemem. Tam tersine bulunduğum konumdan oldukça memnunum. Uzak diyarlara kıyasla bulunduğum ortam daha sakin ve dingin denilebilir. Hal ve vaziyet bu olunca da haliyle bu diyarda sürdürdüğümüz hayat daha az riskli bir hal alıyor. Yırtıcısı, parçalayıcısı ve hırlısı daha az. Elbette çamlık, ormanlık, çağıldayan dereler ve sazlıkların arasında bulunsaydık, ortamın arz ettiği tehlikeye rağmen belki de iyi olabilirdi.
Atik, hızlı ve aceleci görünen karakterimden dolayı bana bulunduğumuz yörede, yani Büyükcamili Köyü civarında “Jet Tostos” derler. Daha pek çok özelliğim var. Ama ne gerek var, şimdi hepsini tek tek anlatımımla kafanızı yormaya. Şu var ki okumayı seviyor ve okuyan herkesi de seviyorum. Siz de şu an okuyor olduğunuza göre, bu sizi de seviyorum demektir. Kim olduğumu hemen açıklayacağım. Kendimi onlarca bol gölgelikli, püfür püfür esen, uzun usturuplu cümlenin kuytuluğuna saklayıp, apansız ben buyum demek de istemiyorum. Öyle fazla sürpriz meraklısı değilimdir. “Develer tellal, pireler berber iken, guguk kuşu terzi, kaplumbağa fırıncı ve eşekler yine hamal iken...” diye başlamamın da gereği yok. Ama bu tekerlemede ben fırıncıyım. Yani bir kaplumbağayım. Kaplumbağa olarak sürdürdüğüm hayat öykümü naçizane anlatımımla, sizleri bunaltmadan sürdüreceğim.
Qolit Tepesi ve Kül Höyük taraflarında yerleşik olan pek çok akraba, dost ve arkadaşımız kaplumbağa var. Dostluğumuz sadece kaplumbağalardan ibaret değil elbette. Diğer canlılarla da kız alıp vermeksek de, iyi ilişkilerimiz var. Bu geniş bozkıra yayılan alanda bulunan kirpiler, baykuşlar, tilkiler, kuşlar, kurbağalar, yılanlar ve tarla farelerinden oluşan pek çok dostumuz ve arkadaşımız var. İnsanlar bize zarar vermeseler de, sıkı bir dostluğumuzun olduğu da söylenemez. Bugüne değin uzaktan uzağa gülümseme ve selamlaşmanın ötesine gidemiyoruz. Sofralarına konuk olmadık, sofralarımıza konuk olmadılar. Onlar sürekli önemli işlerle haşir neşirler. Özellikle de bizim sürekli ayar vermeye çabaladığımız tabiatın dengesini alabildiğine bozmak için ellerinden geleni rant uğruna artlarına bırakmıyorlar. Bunu her geçen gün bütün canlıların dünyasında meydana gelen tehlike  oluşturan değişimlerden dolayı hissediyoruz. Dünyayı sadece kendileri için değil, bizler için de yaşanmaz hale getiriyorlar.
Gezegenimizde nefes alıp veren her canlı dünyamıza zenginlik ve renklilik katıyor. Her kaplumbağanın sırtında bir dünya taşıdığı söylenegelen bir söylemdir. Aslında bu hayata tutunan herkes için geçerlidir. Her organizmanın ayrı bir dünyası ve özgün hikâyesi var. Güzel olanda bu olsa gerek.
Neler mi yapıyoruz? Aslında pek çok şey. Ama bu sıralarda akşam serinliğinde düzenlediğimiz spor müsabakaları ile yoğun bir şekilde meşgulüz. Ben daha çok futbol müsabakalarında yer alıyorum. Bölge hayvanlarından oluşan spor kulüplerimiz var. Son üç yıldır Qolitspor’un kalecisiyim. Defansımızda kirpi Mujik ve ön santrforumuz ise Cingöz Tilki. Cingöz bir zamanlar Camili Köyünden Kör Zewe’nin Mor İbik adlı horozunu avlayan tilki. Kaderin cilvesi bu ya, lakin ava giderken avlanmıştı. Kör Zewe’nin kocası Çıtak Haydar tarafından tüfekle vurulması esnasında kuyruğu kopmuş, ele güne uzun süre madara olmuştu. Cingöz ilk zamanlar kuyruğunu yitirmesinden dolayı bir hayli alay konusu olsa da, şimdilerde bu biraz unutuldu. Doğrusu kendisi iyi bir golcü. Sezar'ın hakkını yine Sezar' teslim etmek gerekir.  Kuyruğunun koparılmasından sonra hedefine daha hızlı koşar hale geldi.
Her ne zaman Kirpi Mujik rakip takımın bir golünü önlese, karısı Tujik, çocukları, Juju Can, İpek, Zarife ve Kadife sevinç çığlıkları ile yeri göğü inletiyorlar. Aman ne heyecan, şaşar kalırsınız. Onların bu sevinci ve coşkuları sarı-yeşil formalı takımımıza müthiş moral veriyor. Doğrusu sevgili Tujik’ten daha iyi bir amigo düşünemiyorum. Cingöz'ün bu yıl şampiyon olmamızdaki payı ise asla yadsınamaz. Qolitspor bu süper oyuncuya hep minnettar kalacaktır. Gelecek hafta Küllü Höyükspor ile final maçımız var. Ama bizim savunmamızda kirpi Mujik ve santrforumuz Cingöz Tilki olunca bize sahada yenilgi yok.
İnsanlar biz kaplumbağaları “yavaş akrabalar” olarak adlandırmakta haklılar. Maceracı canlılar değiliz. Elbette bir tavşan misali hızlı olmayı, bir sıçrayışta iki metre mesafeyi geride bırakmayı bizler de isterdik. Varsın olsun. Hiçbir yere gitme acelemiz yok nasıl olsa. Tabiat bize de böylesi bir özellik kazandırmış. Ama biz kaplumbağalar âleminde, ağırlığımızdan olacak; düşünürlerimiz ve filozoflarımızın sayısı azımsanamaz.
Böylesi entelektüel şairimizden değerli birini daha yeni kaybettik. Çok üzücü bir günümüzdü. Geçen hafta Pazar günü bir şiir dinletisine giden ve bu diyarda çok sevilen ozanımız Poetik Kaplumbağa, Küçükcamili’den gelip, hızla Pur Yaylası istikametine giden traktörün devasa tekerleklerinin altında kaldı. Feci bir ölümdü. Traktör sahibi Dişo kaza ve belaya karşı kurutulmuş, nereden bulduysa, bir kaplumbağa yavrusunun asılı olduğu direksiyona sahip olamadı. Poetik Kaplumbağa’yı ezip geçti. Olay yerine geldiğimizde Dişo üzüntü içindeydi. Bir kenarda oturup hıçkırıklarla ağladı. Şairimizin benekli kabuğu yerle bir olmuştu. Ama hiçbir şey Poetiğimizi bize bir daha getiremezdi. Ne kadar da nazik, arkadaş canlısı, duygusal ve yardımsever bir kişiliğe sahipti. Papatyalara ve gelinciklere bayılırdı. Bu güzelim çiçekler kendisine ilham verirdi. Geriye şiirleri ve bundan sonrasında deviremeyeceği binlerce sözcük boynu bükük kalakaldılar. Sevdaya tutulan her kaplumbağa artık onun şiirleri ile söze başlayıp, sevdiğinin gönlünü fethedecek. Benim de sevdiğim bir şiirinden birkaç dizeyi sizlerle paylaşmak isterim. Aklımda kaldığı kadarı ile, umarım beğenirsiniz.
“Zavallı lum lum kaplumbağa,
Sırtında evin, çarpık aheste adımların.
Yan çizedurursun sola sağa.
Ne eyledin ki gök gözlü, lokum yâre?
Peynirler mi sundun, tulum tulum.
Oylum oylum selvi boylum da diyemem ki sana.
Süklüm püklüm, lum lum kaplumbağa.”
Taziyeye katılım hayli yoğundu. Büyükcamili Köyünün muhtarı Qefer'in nezaket gösterip, gönderdiği taziye çelengi Poetik Kaplumbağa’nın eşi Şaziye’yi ve çocuklarını çok duygulandırdı. Kısmet olursa değerli ozanımıza Qolit tepesinin yamacında anıt bir mezarlık yapılacak ve böylelikle burası onun ebedi istirahatgahı olacak.
Kaplumbağa da olsanız, demem o ki; aşksız yaşanmıyor. Bütün canlıların edinebileceği en büyük ruhsal gıda sevgidir. Onu insansa insan, kaplumbağa ise kaplumbağa, eşekse de adam gibi eşek yapan sevgidir. Gençliğimin bu evresinde yakaladığım ölümsüz aşka-sevdaya büyük kıymet biçiyorum. Adı ne gizli, ne de saklı kalsın. Dünyada bulunan bütün canlılar ve bitkiler bilsin. Öyle “edebiyat tarihçilerinin araştırmalarına” da gerek duyulmasın. Adı Şadiye. Kendisini sık sık ziyaret ediyorum. Ne zaman yola çıkıp Şadiye’me doğru yola koyulsam, beni gören her insanoğlu;
“Bu Jet Tostos kaplumbağa yine hangi cehennemin dibine doğru gidiyor.” diye kendi kendisine homurdanıp duruyor. Kim bilir belki de elimdeki güzelim çiçek buketini kıskandığındandır. Sevdiğimin kapısını bilinen bir türkü eşliğinde usulca tıklatıyorum. Onu üzmelere asla gelemem. Bundan bütün benliğimle sakınırım. Şadiye'min ağzından çıkan her kelime benim için birer emirdir.
“Nerede o mis gibi leylaklar
Sararıp solmak üzre yapraklar
Bana mesken olunca topraklar
Beni yad et Şadiye'm başın için.”
Elimdeki leylaklar ve yapraklar tazeliğini korur. “Daha ben geldim Şadiye’m” demeden, Şadiye’min uzun ince boynu dünya güzeli kabuğundan süzülür, kendimi dünyanın en mutlu kaplumbağası hissederken, yanaklarıma baldan tatlı onlarca öpücük kondurulur. Başımı olabildiğince göğe uzatır, esrik bir halde, kendi kendime olmadık havalara girerim.
Sevdiğimin güzelim sert kabuğunu okşayadururken; okudunuz mu bilmem, John Green’in "Kaplumbağa Kabuğunda Dünya" adlı eserinde yer alan methiye dizelerini seçerim. Bu güzelim sözcükleri Şadiye’min kulağının dibinde usulca fısıldarım. "Kaplumbağa kabuğunda, aradığım sensin. Binlerce defa seçtiğim. Asla kaybetmeyeceğim. Sonsuzum sensin. Yıldızlarım. Gökyüzüm. Nefesim. Hepsi sensin.” Şadiye’m anında mest, bense mutlu olurum.
Kendimi belki övmüş gibi görünüyor olacağım ama öyle değil. Şu konuya da değinmeden edemeyeceğim. Ben dahil kaplumbağaların terbiyeciye ihtiyacı yok. Bugüne değin ne kusurumuz olmuş? Terbiyemiz yeterince yerinde. Kimselerin tavuğuna kış dediğimiz yok. Haktan, hukuktan, bilim ve ilimden yana olduğumuz bilinegelir. Doğaya ve bütün canlılara karşı saygımız sonsuz. Barış, hoşgörü, adil bir paylaşım ve güzellik en büyük temennimiz. Böylesi köklü bir aile terbiyesi edindik. Bir de aşk ve sevgi içinde yaşıyor olunca keyfimize diyecek yok. Gerisi yalan. Bana kalırsa bütün canlıları içine alan, tabiatın o sıcacık koynu hepimize yeter! Dünya güzel.

Amsterdam, 15 Ocak 2019















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...