28 Şubat 2016 Pazar

THE FIRST GRADER – BİRİNCİ SINIF





http://unutulmazfilmler.co/the-first-grader-birinci-sinif.html#izle

FİLM 24 - THE FIRST GRADER – BİRİNCİ SINIF

 

 

Kimani Maruge. O da kim diye soracaksınız. Bir süre öncesine kadar, bana da böylesi bir soru yöneltilseydi, aynı tepkiyi verirdim. Ama artık değil. Çünkü Maruge ile en nihayetinde tanışma şerefine nail oldum. Maruge Kenyalı özgürlük savaşçısı bir ihtiyar. Hem de dün akşamdan itibaren bizimle birlikte yaşıyor. O bembeyaz inci dişleri ile gülümseyen dünya tatlısı ihtiyar, mütevazi evimizin her köşesinde dans ediyor.

Maruge’nin elinde bir mektup. Bu mühürlü evrakın resmi bir kurumdan geldiği belli. Lakin Maruge ne yazık ki, okuyup yazamıyor. Dişleri gibi beyaz olan kağıt parçasında ne yazılı olduğunu da bir o kadar çok merak ediyor.

Yıl 2002. Kenya hükümeti ülkedeki bütün vatandaşlarına parasız eğitim hakkını tanıyor. Maruge 84 yaşında. Üzerinde adının yazılı olduğu zarfın içindeki mektubu okuyamıyor. Madem eğitim hakkı verilmiş, o halde ben de bulunduğum dağ köyündeki ilkokula gider yazılır ve öğrenirim diyor. Öyle de yapıyor. Mektuba uzun uzadıya bakıyor. Aklına gençlik yılları geliyor. İngiliz sömürgecilerinin kendilerine yaptığı işkenceler gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyor. Maruge ser veriyor ama sır vermiyor. Günlerce işkencelere maruz kalıyor. Ama ağzından tek kelime alamıyorlar. Hayatı esir kamplarında geçiyor. Okuyup yazmayı öğrenemiyor. Ama kendisinin bedeni ile yaptığı dansı, güneş ışınları onun ıpışıl beyninde yapıyorlar.

Bir de güzeller güzeli karısı var, ince belli, güzel bakışlı. Maruge gibi aynı incilerin devamı olan dişleri ile kar beyazı gülümsüyor. Maruge’nin elinden tutup, sevişmek için mısır tarlalarının arasına çekiyor. Maruge yüzünde kocaman bir gülümseme ile dans ederek karısının ardında adam boyundaki mısır tarlasında kayboluyor. Ve Maruge’nin karısı hala gülümsüyor.

Mısır tarlalarında sevişmelerinin ardından çikolata renginde iki tane çocuğu oluyor Maruge’nin. Bir özgürlük savaşçısı Maruge. Çikolata çocukları büyüyüp, yürümeye başlıyorlar. Özgürlük savaşı çocukları ile arasına uzunca bir zaman koymuştur. Çocukları gözünde tütüyor. Bir eylem için başka bir bölgeye intikal ederken, istilacı düşmanları İngilizlere yakalanıyor Maruge.

Elinde mektup. Maruge okuyamıyor. Yakalandığı gün geliyor gözlerinin önüne. Düşmanları onu konuşturamayacaklarını biliyorlar. Karısını ve çocuklarını alıp, getiriyorlar. Maruge’nin konuşmaması halinde çocuklarını ve karısını öldüreceklerini söylüyorlar. Güzel gülüşlü özgürlük savaşçısı direniyor, dünyanın en ketum insanına dönüşüyor. Gözlerinin önünde önce karısına ve sonrasında küçük çikolata çocuklarının kafasına dayadıkları silahlardan sesler yükseliyor. Cansız bedenleri kesilen ağaç dalları gibi yere düşüyor her üçünün de.

Bir deja vu yaşıyormuş gibi bir hisse kapılmadan edemiyor insan. Maruge elindeki mektubu incelerken inci dişli karısının ve çikolata çocuklarının katledilişlerini anımsarken, filmi izleyen duyarlı insanların da gözlerinin önüne son arzusu, oğlu Hüseyin’in idamının kendisinden sonra yapılmasını isteyen, bu isteği dahi kabul edilmeyen Seyit Rıza ve Şeyh Said’in katledilmeleri geliyor. Yıllar sonrasında ise ataları Şeyh Said ve Seyit Rıza gibi idam sehpasına dimdik yürüyen Türkiye halklarının yiğit evlatları Deniz, Yusuf, Mahir, Hüseyin ve daha onlarca özgürlük savaşçısının katledilişleri gözlerinin önünde belirirken, gözlerden boncuk boncuk yaşlar dökülüyor.

Güzel gülümsemeli kadın ve çikolata çocuklarının al kanları, “beyaz adam” dedikleri barbarların istilası altındaki ülkesinin topraklarına karışıyor.

Maruge okuma yazma öğrenmek için 84 yaşında köyünün ilkokuluna gidiyor. Jane öğretmen ile konuşuyor. Bayan öğretmen Jane Obinchu önceleri, bu yaşta kendisinin küçük çocuklar ile aynı okula gelmesinin uygun olmadığını, yetkililerin de buna izin vermeyeceklerini söylese de, Jane Maruge’nin ısrarlarına dayanamaz ve kabul etmek zorunda kalır.

Maruge kendisinin diktiği okul üniforması ile altı-yedi çocuğun oturduğu bir okul sırasında oturur. Çok çalışkan bir öğrencidir. İlk önce küçük “a” harfinin yazılısını öğrenir, Harfin yazılışı “bir yuvarlak-bir de çubuktur.” Sınıfta beş rakamını her zaman ters yazan Kamau adlı bir iğrenci vardır. Jane öğretmen bütün çabasına rağmen Kamau’nun yaptığı bu yanlışın önüne geçemez. Bunun üzerine devreye 5 rakamını yazmasını yeni öğrenen Maruge girer. Maruge Kamau’ya aynen şu taktiği verir.

“Bak Kamau. Uzun boyunlu bir adam ve koca bir göbek. Ve bu adamda bir iş var” deyip 5-rakamının üst çizgisini de çizip, Kamau’ya uygulamalı öğretir.

Elbette filmi izlemeyenler de Justin Chadwick’in yönetmenliğini yaptığı “The First Grader – Birinci Sınıf” adlı bu filmi izleyeceklerdir. O nedenle filmi daha fazla anlatmanın gereği var mı? Bu durumda insan bilinen bir fıkranın dimağından geçmesinin önüne geçemiyor. Müsaadenizle.

Kasabanın birinde polisiye filmlerini çok seven bir adam vardır. Kasabanın sinemasına yeni bir polisiye filminin gelmesini dört gözle bekler. Günlerden bir gün çok sevilen bir polisiye filminin afişleri kasaba sinemasının panolarında yerini alır. Ve kasabalı adam ilk gösterim için günün erken saatlerinde gelip, biletini alır. Fakat sinema salonu ana baba günüdür. Karanlıkta boş bir yer bulamayan bizim polisiye filmsever adamımız, el yordamı ile teşrifatçıyı bulup çağırır ve kulağına eğilir;

“Evlat ben polisiye film hastasıyım, ne olur, ne yap yap bana ön sıralardan bir yer bul.” der. Müşterinin yağlı olduğu kanısına varan teşrifatçı çocuk, elinden geleni yapar ve ön sıralardan bir yere adamcağızı oturtup, elini açarak bahşişini bekler. Adam uzun araştırmalar sonucunda cebinden parayı çıkartıp, teşrifatçının eline tutuşturur. Verdiği para bahşiş olarak çok gülünç bir miktardır. Çocuk bir avucundaki yirmi beş kuruşa bir de adamın gözlerine elindeki el lambasını tutarak bakar. Akabinde adamın kulağına eğilip;

“Abi sana bir şey diyeyim mi? Abi katil şoför” der ve film kopar. Daha fazla bir anlatımla izlemeyenler için filmi koparmanın gereği yok. Filmleri günümüzde dahi kırpılmaktan kurtaran olmadı. Sansür dizboyu. Günümüz dünyasında ellerini kollarını sallayarak dolaşan katillerin kimler olduğunu birilerinin kulağımıza fısıldamasına gerek yok. Katiller malum. Sinema salonlarının karanlığını aratmayan dünyanın karanlığı.

Ve inci dişli, güzel gülümsemeli Maruge’nin karısı elinden tutup, mısır tarlalarının içine doğru çekiştiriyor. Ve evimizin her tarafında Maruge’nin güzel ve büyük gülümsemesi. Babasından öğüt olduğunu söylüyor;

“Kulaklarıma topraklar doluncaya kadar öğreneceğim.” Maruge kendi dilinde “UHURU” - yani özgürlüğün yolunu bizlere de gösteriyor.

Maruge’ ye bir çay ikram edelim mi? Biz de hiç değilse misafirperverliğimizi göstersek iyi olur. İyi seyirler!

 

 


Amsterdam, 27 Şubat 2016


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KORKU

      KORKU   “Elimde değil Olric! Ne efendimiz? Elleri Olric elleri…”   Oğuz Atay - Tutunamayanlar   Fırtınalı bir denizin da...