MESAFE
Bahar; insanı kımıltısız durduğu yerde hoplatıp sevinçle göklere uçuran, büyük bir müjde olup arısı, çiçeği ve böceği ile çıkageldi. Camili Köyü bir kez daha yavaş yavaş devasa genişlikte zümrüt renginde ipek bir çarşafa büründü. O güzelim yeşil bütün tonları ile dört koldan, hışımla sökün etmesini nasıl da “takdire şayan” bir şekilde bildi. Bahar mevsiminde yeşil daha bir yeşil ve zümrüttü. Güneş binlerce elinin yordamı ile bir çırpıda kar beyazı olanca bulutu derleyip, toparlayıp bir kıyıcığa itti. Yeşil panjurlu açık bir camdan iri ve diri göğüsleri sarkan, derin gamzeli körpe bir kız edası ile yeryüzünü gözlem altına almaya koyuldu.
Yüreklere tatlı yumuşacık bir ürperti yayıldı. Mutluluktan kömür gözler buğulandı, kamaştı. Çiçekler yüzlerini güneşe dönüp selama durdular. Medeniyetler beşiği Mezopotamya’nin kadim halkalarından olan, barbarların dünyadan silmeye çalıştıkları Ezidiler saygı ve şuhu ile yürekleri ağızlarında bu inanılmaz güzellikteki enerjiye yüzlerini dönüp, bildikleri bütün duaları bir çırpıda okudular.
Toprak sayısız kez olduğu gibi yeniden
buram buram kokmaya başladı. Dere tepe demeyip her yerde fışkırırcasına
filizlenen otlar, ekinler, yoncalar, ebegümeçleri, deve dikenleri, kengerler, çiğdemler, yoğurt çiçekleri, tavşan topuğu,
papatyalar, morcalar, destenbeller, menekşeler, nergisler, hardal ve daha binlerce
nebat büyük bir dirençle toprağı üzerinden silkelemeler ile çatlatarak atıp,
güneşin bin bir renkli sıcak ışınları ile buluştular.
Kum Kent öykülerinin namı diyar
kahramanı Kör Zewe’nin geçen yaz tandır damının yanındaki kayısı ağacından
kopardığı ve büyük bir iştahla yediği üç kayısıdan arta kalan ve evinin arka
tarafındaki küllüğe düşen üç çekirdekten bir tanesi de bu bahar filizlendi.
Küçük ve parlak yaprakları ile minik zerdali fidanı küllerin arasından, toprağa
köklerini salıp, sıkıca hayata tutundu.
En sevdiklerimizi dahi derinine
gömdüğümüz ve üzerine avuç avuç atmak zorunda kaldığımız toprak; insan
kulağının duyamayacağı gürültüler ile çatlıyor, ısınıyor ve alabildiğine
yeniden bir hayat fışkırıyor. Sıcak ülkelerden dönen turnalar, leylekler ve
diğer kuş sürüleri, giderlerken bu diyarlarda geride bıraktıkları yuvalarına
sevinç içinde kanat çırparak yeniden dönüyorlar.
Çiğdemler beyaz, sarı, turuncu ve mavi
renkli yaprakları ile yeryüzünü dehşetli bir güzelliğe beziyor. Patırtılarla
toprağı çatlatan ayrık otlarının arasından karınca sürüleri sıra halinde
yeni yiyecek alanlarını keşfetmek üzere uzun bir yolculuğa koyuldular. Etrafı
ne zaman yere konup, yüksek olmayan uçuşlar yapacağı belli olmayan serçelerin
melodik cıvıltıları sardı.
Tarla fareleri önceleri arka ayaklarının
üzerinde dikelip, etrafta vaziyetin berkemal olup olmadığını kolaçan ettikten
sonra, kendilerine yeni sığınaklar eştiler. Köstebekler toprağın altını üstüne
getirme ihalesini görev aşkı ile tamamladılar. Kirpiler her fırsatta iğneleri
birbirlerine batıp, acı verse de kendilerince ağız tadı ile seviştiler. Kınalı keklikler kayalıklar arasında saklambaç oynadılar. Daha önce yuvası olmayan leylekler yuva yapmak için yüksek yerler aradılar. Sığırcıklar amaçsız uçuşup durdular. Arılar
ve kelebekler kondukları her çiçeğin tozlarını ayaklarına, yüzlerine, gözlerine
bulaştırıp bir diğer bitkiye taşıdılar. Kuryelik yapan bok böcekleri,
kendilerinden çok daha büyük emanetlerini arka ayakları ile yuvarlayıp,
teslimatlarını zamanında yaptılar. Kargalar sabahın köründe uyanıp hayvan
gübreleri arasında sabah kahvaltısı için arpa tanelerini aradılar.
Harman yerinde arkadaşları; “aman
ha...Sessiz ol, köyde uyuyanlar ve hastalar var.” diye uyarsalar da, Kercan
eşek yine de kafasını gururla bulutsuz boncuk mavisi boşluğa doğru kaldırıp, uzun
uzadıya soluk almadan anırdı. Bu sırada anıran eşeğin tozlu sırtına konan bir
arı, kulaklarının hemen dibinde kopan bu gürültünün etkisi ile ödü koptu.
Sivri iğnesini kurbanının sırtına batıramadan vızıltılarla uzaklaştı. On metre ileride, annesinin memelerine yapışmış olan
yeni doğmuş bir sıpanın sırtına usulca konuverdi..
Kör Zewe dizlerindeki ağrıları derinden
hissederek, tandır damına doğru yol aldı. Kercan’ın anırtısını duyunca, elinde
olmadan, “sırası mı şimdi bunun” deyip, harman yerine doğru gören tek gözü ile
baktı. Bu saatte Kercan’ın çıkardığı bu gıcık gürültüye bir anlam veremedi.
Öğle yemeği için tandır damındaki tereyağından, Konya yapımı, sapında geniş
yeşil bir cübbe ve sarıkla, Kızılderili kabile şefleri misali oturan
Mevlana’nın resmedildiği tahta bir kaşıkla tabağa doldurdu. Kapıyı hızla çarpıp
evine geldi. Balkonda oturup güneşlenen kocası Heyderi Hecike’ye baktı. Heyder
bakışları ile “acıktık, hani yemek nerede kaldı?” der gibiydi. Kör Zewe de aynı
bakışlarla, “gelip biraz yardim etsen dünya mı kopar, kadın olarak doğdum diye
ömrüm boyunca ben mi yemek yapacağım. Bir defa da sen yap.” demekten kendini
alamadı.
Heyderi Hecike ve Kör Zewe’nin evlerinin
kiremitlerinin arasına yuva yapan Bolpaça Güvercin'in yumurtalarından dört tane
yavru, kabuklarını çatırdamalarla kırıp çıktılar. Bolpaça ilk çıkan yavrusuna
Kızıl Gaga, ikincisine Gri Kanat, üçüncüsüne Garip ve sonuncu gelene ise Bay
Süslü adını verdi. Bolpaça yumurtalarından büyük bir direnç gösterip, başarı
ile çıkmasını bilen yavruları ile büyük bir gurur duydu. Bu büyük gün mütevazi
de olsa bir kutlamayı hak ediyordu. Daha önce çalı çırpı ile yaptığı yuvasında,
mutfak olarak kullandığı iğde dalının altına yığdığı böcek ve çeşitli otlarla
bir parti vermeye hazırdı. Köşedeki kiremitlerin altına yuvası olan komşusu
Kınalı Güvercin’i ve üç yavrusunu da davet etti. Bolpaça halayın başına geçti,
kanadına bir kavak ağacı yaprağı ilistirdi. Komşusu ve minik yavrular ile
evin çatı katında tozu dumana kattılar.
Kör Zewe yer sofrasını çok geçmeden
kurdu. Sabırsızlık ile bekleyen kocası Heyderi Hecike’yi ve çocuklarını buyur
etti. Bir kaç parça tavuk etinin yerleştirildiği, küçük bir tepeciği andıran
bulgur pilavının nefis kokusu daha fazla dayanılır gibi değildi. Yeşil soğanlar
da yer sofrasına ayrı bir davetiye çıkarıyordu. Sofraya en son bir süreliğine
de olsa ayakta kalmayacağı, ağrıyan dizine bir rahatlama geleceği sevinci ile
ömür boyu aşçılık ve ev temizliği mahkumu Kör Zewe de nihayet diz kırıp,
oturdu.
Çatı katında Bolpaça’nın partisi de sona
erdi. Komşusu Kınalı Güvercin’i ve yavrularını kanatları ile teker teker sıkıca
sarıp sarmalayıp, minnettarlıkla uğurladı. Bolpaça’nin dört yavrusu minik
gagalarında büyük gülümsemeler ile sağlı sollu cılız kanatlarını sallayıp, koro
halinde komşularına “güle güle” dediler.
Dönen dünya ile birlikte, her canlının
kendince bir denge içinde bir yaşantı sürdürdüğü bu gezegende, hayvanlar ve
bitkiler aleminde düzenli devam edegelen bir dönüşüm, insanda gayri ihtiyari
hayranlık uyandırıp, bütün ahengi ile sürüyor. Zat-ı alilerini dünyanın asıl
sahipleri olarak olarak gören insanlar alemi ise, kendi isimleri ile
anılan onurlu yaşamdan, insani olmak ile benliklerinin arasına gün geçtikçe
daha çok mesafe almaktan alıkoyamıyorlar. Bütün böcekler, solucanlar, otlar ve
var olan her şey sadece kendilerinin olsun istiyorlar. Tatminsiz, doymak nedir
bilmeyen egolar, insanlar ile insanlık arasındaki mesafeyi her geçen zaman
biriminde ayakları ile ilerilere itip, daha bir uzaklara taşürdüler.
Amsterdam, 14 Ocak 2017