YATSI VAKTİ
O'nun da payına düşen, bin dokuz yüz otuzlu yıllarda, birileri tarafından çekilen kurada
Büyükcamili Köyü'nde hayata katılmak oldu. Öykü kahramanımız sevgili Şaho’nun çok da uzun olmayan yaşamına göz attığımızda, bu zorlu uğraşıya kendisinin pek de tutunamadığını görürüz.
Ailenin ilk
çocuğuydu. İç Anadolunun uçsuz bucaksız bozkırında, Kızılırmağın
yanı başında yer alan Camili Köyü’nde yerleşik olan anne ve baba bir erkek
evlatlarının olması ile büyük bir mutluluk hissettiler. Anne ve babanın
yoksullukları diz boyuydu. Elde olmayan, avuçta, üstte ve başta da yoktu. Ek
bir boğaz olarak ailelerine katılan oğullarına Şahin adını verdiler. Zamanla bu
isim, kürtçede sürekli yapılageldiği gibi, Şahin adı kolaylaştırılarak, Şaho’ya
dönüştürüldü.
Şaho on beş yaşına
gelmişti ki, art arda anne ve babası yakalandıkları hastalıklara yenik
düştüler. Bir kız ve erkek kardeşi ile bir başlarına kaldılar. Küçük kardeşi
Hasan henüz yedi yaşındaydı. Komşu köylerden birinde yaşayan ve daha varsıl
olan teyzeleri Hasan’ı evlatlık aldı. Şaho babadan kalma tarlalarını sürüp,
geçimini sağlamaya çalıştı. Bir kaç yıl sonra kız kardeşi Site de evlenince,
Şaho tamamen bir başına kaldı. Yalnızdı. Mutsuzdu. Yoksuldu. O’nun da artık evlenme çağı gelmişti. Komşu ve
akrabaların araya girmesi ile Küçükcamili Köyü'nün “kızkurularından”
Cevriye ile dünya evine ite kalka
girdi. Evlilikten yana olsun bahtının açık olmasını çok isterdi. Gönlünde yatan akça pakça bir kadındı. Ama o da
olmadı. Karısı olacak kadının koynuna girmek, O’na adeta korku veriyordu. Ne
olurdu. Hiç değilse bir tarafı biraz güzel ve kadınsı olsaydı. Yakasına yapışık yaşadığı "kara bahtı - kem talihine" boyun eğmekten başka da
çıkar yolu kalmadı.
Şaho’nun da bu dünyada kendisince yer aldığı hayatta, "Heyyt... Durun hele siz orada. Ben de varım." demesi gerekiyordu. Bu da sadece filtresiz Birinci
sigarasını ciğerlerinin dipsiz kuyularına hapsetmekle olmuyordu. Tek tesellisi
oğlu ve üç kızıydı. Ufaktan ufağa başladığı yalanlarla farklı olmak
isteğindeydi. Her karşılaştığı insanın dikkatini üzerine çekmek gayesi ile ayak
üstü, iki yakası bir araya gelmekte zorlanan, kırk tane olur olmaz abartılı
kuyruklu yalanını bir çırpıda aktarıyordu. Öyle ki, bu uzmanlık alanında, adeta
yuvarlanan bir kar topu gibi büyüyen ünü, zamanla bütün Heciban köylerinde
yankılandı. Parmak ile gösterilir oldu. Tırnakları ile kazıyarak geldiği şanına ve şöhretine diyecek yoktu.
Büyükcamili Köyü
muhtarı Gafur kaymakamlıkta resmi
işlemler için gittiği Bala ilçesinde aldığı gazeteyi heceleyerek okudu.
“Tunceli Belediyesi
Türkiye’nin en iyi yalancısını belirlemek için, Tunceli’de Palavra Meydanı’nda
yapılmak üzere ülke çapında bir yarışma düzenlemiştir. Yarışmaya Türkiye’nin
her tarafından yalan konusunda uzmanlaşmış olanlar iştirak edebilirler.
Yarışmaya katılacak adayların bir dilekçe ile başvuru yapmaları
gerekmektedir. Yarışmanın büyük ödülü
beş bin Türk Lirasıdır.” Muhtar Gafur bunu okur okumaz aklına hemen Şaho ve Küçükcamili Köyü'nden Fethi geldi. Gazeteyi onlara
gösterip, yarışmalara katılmaları için katlayıp kareli ceketinin cebine koydu.
Köye geldiği zaman, ilk olarak bu her iki adayı yanına çağırdı. Yarışmaya katılmaları
için birer dilekçe yazdırdı. Referans olarak dilekçelerin altına kendisi de usturuplu bir
muhtar imzası attı. Köylülerinin böylesi bir yarışmada birinci gelmeleri elbette ki çok
önemliydi. Böylelikle Heciban köylerinin ünü bu kültürel ağılıklı
alanda ülkenin dört bir yanına yayılacaktı.
Çok geçmeden Tunceli
Belediyesi’nden beklenen o müjdeli haber geldi. Her iki yarışmacı da kabul
edilmişlerdi. Yarışma kuralları gereği, her katılımcının beraberinde beş kadın
ve beş tane de erkek misafiri davet ediliyordu.
Şaho, Fethi ve
beraberinde gidecek olan misafirleri bütün hazırlıklarını yaptılar. Yarışmaya
katılmak üzere Tunceli Belediyesi’nin tanzim ettiği bir otobüs ile yola
çıktılar. Yolları uzundu. Çok da cazibesi olmayan İç Anadolu bozkırının tekdüze
bir görünüme sahip coğrafyasını aştılar. Tunceli şehrine yaklaştıkça doğa insanı hayran bıraktıracak bir değişkenlik gösteriyordu. Her taraf meşe ağaçları ile kaplı olduğu gibi, zirveleri karlar ile kaplı sarp dağların varlığı da, tablodan farksız tabiatı eşsizleştiriyordu. Munzur, Peri Çayı ve diğer doğa zenginlikleri bölgeyi çok ayrıcalıklı kılıyordu.
İki günlük yorucu bir yolculuğun ardından Şaho, Fethi ve taraftarları olan akrabaları Tunceli Belediyesi’nin misafirhanesine yerleştiler. Yarışmaya daha iki gün vardı. Türkiye’nin dört bir yanından engin tecrübe sahibi yalancılar Tunceli’ye geldiler. Şaho ve Fethi yarışma öncesi karşılıklı antrenmanlar yaptılar. Her ikisi de gayet iyiydiler ve kazanacaklarından emindiler. Ünleri Heciban diyarını aşmış, isimlerini duyanlar bu kabiliyetlerinden dolayı, bu ikilinin adını şapkalarını sıcak soğuk demeden çıkartıp, saygı duruşuna geçiyorlardı. Bu denli bir saygıyı görmek için gece ve gündüzlerini birleştirip, büyük çaba göstermişlerdi.
İki günlük yorucu bir yolculuğun ardından Şaho, Fethi ve taraftarları olan akrabaları Tunceli Belediyesi’nin misafirhanesine yerleştiler. Yarışmaya daha iki gün vardı. Türkiye’nin dört bir yanından engin tecrübe sahibi yalancılar Tunceli’ye geldiler. Şaho ve Fethi yarışma öncesi karşılıklı antrenmanlar yaptılar. Her ikisi de gayet iyiydiler ve kazanacaklarından emindiler. Ünleri Heciban diyarını aşmış, isimlerini duyanlar bu kabiliyetlerinden dolayı, bu ikilinin adını şapkalarını sıcak soğuk demeden çıkartıp, saygı duruşuna geçiyorlardı. Bu denli bir saygıyı görmek için gece ve gündüzlerini birleştirip, büyük çaba göstermişlerdi.
İki günün ardından
nihayet yarışma sırası Şaho ile Fethi’ye geldi. Yarışma bir yağlı güreş
karşılaşmasını aratmıyordu. Sunuculuğu Ovacık’lı Rıza yapıyordu. Tunceli’li
bilge deli Sevuşen de sakallarını sıvazlayıp, meraklı gözlerle Palavra Meydanı'ndaki yerini aldı. Her
müsabakanın ardından avuçlarını patlatırcasına alkışladı. Tellal Rıza, Şaho ve
Fethi’yi davet etmek üzere Palavra Meydanı’nındaki yerini aldı. Elini kaldırıp,
göbeğini iyice ileri doğru çıkardı.
“İki yalancı çıktı Palavra Meydanı’na, ikisi de birbirinden
merdane.” Bu sırada seyirciler arasında yüksek sesli büyük gülüşmeler oldu.
Tellal Rıza dilinin sürçmesini hemen düzeltme yoluna gitti.
“Pardon. Her ikisi
de birbirinden yalancı. Sağ yanımda başkent Ankara’nın Bala ilçesinin
Küçükcamili Köyünden Fethi. Sol yanımda aynı ilçenin Büyükcamili Köyünden
Şaho.” Palavra meydanında büyük bir alkış tufanı koptu. İlk sözü Fethi aldı.
“Efendim… Geçen
baharda Kızılırmak’ın bizim köy tarafına bir kabak çekirdeği ekmiştim. İki ay
sonra gidip baktım ki; kabak ırmağın karşı tarafına dallarını atmış. Dallar
öylesine büyük ki, üzerinden kervanlar ırmağın karşı tarafına gidip
geliyorlar.” Küçükcamili’li misafir taraftarların erkekleri büyük bir coşku ile
ıslıklarla tezahüratlarda bulundular. Kadınlar ise avazları çıktığı kadar
zılgıtlar attılar.
Sıra Şaho’ya geldi.
Şaho meydanda oturduğu hasır sandalyeye iyice kuruldu. İnce dudaklarının
arasında artık bitmek üzere olan Birinci sigarasının izmaritini baş ve işaret
parmaklarının uçları ile tutup hızla sektirerek yere attı. Kasketini geriye
itip, yarışma yalanını ortaya attı.
“Ben de geçen yıl
bir tane bakır kazan yaptırdım. Kazanın içinde kırk tane işçi, kırk gün kırk
gece çalıştılar. Hiç bir ustanın çekiç sesi diğerine gitmedi.” Fethi;
“Yapma be Şaho. Öylesine
büyük kazan olur mu hiç?” diye çıkıştı. Bunun üzerine;
“Ee… Fethi kardeş,
senin yetiştirdiğin bu kadar büyük kabağına, benim de bir kazan yaptırmam
gerekiyordu.” diye açıklama yapınca Palavra Meydanı'nda büyük bir alkış tufanı
koptu. Bu kez nispet edercesine, Büyükcamili erkekler ıslık çaldılar, kadınlar
da zılgıtlar attılar. Bu sırada kalabalığın arasında yer alan Sevuşen elini
savurup;
“Hassiktir lan,
böyle yalan mı olur.” deyip, Palavra Meydanı’ndan uzaklaştı. Belediye’nin
oluşturduğu jüri, Yarışmanın birincisi olarak Şaho’yu gösterdiler. İkincilik de
Heciban köylerine kısmet oldu. Küçükcamili Köyü’nden Fethi ise Şaho’dan sonra
geldi. Beş bin liralık ödül Şaho’ya verildi. İkinciliğinden dolayı Fethi’ye de
bin liralık teselli ödülü verildi.
Şaho’yu
Büyükcamili'li erkekler omuzlarına alıp, Palavra Meydanı’nda tur attılar.
Meydana tekrar dönen Sevuşen ve Tunceli Belediye başkanı gelip, Şaho ve
Fethi’yi tebrik ettiler. Belediye başkanı bu kültürel etkinliğe sundukları
katkıdan dolayı, kendilerine birer buket çiçekle teşekkürlerini sundu.
“Sizin sayenizde
böylesine kültürel ağırlıklı bir etkinlikle, belediyemiz dünyada unutulmayacak
bir ilke imza attı. Sizlere müteşekkirim. Heciban diyarına Dersim ahalisinin
selam, saygı ve sevgilerini götürün lütfen. Yolunuz açık olsun. Sağ olun, var
olun. Dilinize sağlık.”
Sevuşen her iki
yarışmacıyı bağrına basıp, gözlerinden öptü. Dersim misafirperver, iki ezeli
rakip Şaho ve Fethi mutluydular.
Şaho köyünde büyük coşku ile karşılandı. Omuzlara alınıp, havaya
atıldı.
“En büyük Şaho.
Başka büyük yok. Büyükcamili Şaho ile gurur duyuyor.”
Bütün gün köy meydanında davullar ve zurnalar çaldı. Zılgıtlar
eşliğinde uzun kuyruklardan oluşan halaylar çekildi.
Bin dokuz yüz seksen
üç yılında bir sonbahar günü, sık sık olduğu gibi bir kez daha elektrikler
kesilmişti. Şaho’nun karısı hasta kocasını karanlıkta bırakmamak için bir mum
yaktı. Ancak elektriklerin kesintisi uzun sürünce, zaten kısa olan mumun fitili
de bitti. Mum kendiliğinden söndü. Odayı kor bir karanlık bastı. Şaho gözlerini
yumdu. Uzun kaşlarla üst tarafı çevreli kestane rengi gözlerini bir daha açmamak üzere
kapattı.
Amsterdam, 7 Şubat 2017