JET TOSTOS
Bozkırın o bunaltan
kavurucu sıcaklarından ve dondurucu ayazından korunmak, çalılık veya
ormanlık bir alanda yaşamaktan çok daha zor. Böyle buyurdu ulu Tanrı ve görünen o
ki; biçilen ömrü bu coğrafyada sürdürmekten başka, ufukta bir yol da görünmüyor. Lakin yapılacak
bir şey yok. Kimselerin beni bundan sonrasında da şefkatle kucaklayıp, başka ülke veya
diyarlara götüreceğini de hiç sanmıyorum. İlerleyen satırlarda naçizane anlatımımla, herhangi bir
serzenişte bulunuyormuşum gibi bir intiba uyanmasını istemem. Tam tersine bulunduğum
konumdan oldukça memnunum. Uzak diyarlara kıyasla bulunduğum ortam daha sakin
ve dingin denilebilir. Hal ve vaziyet bu olunca da haliyle bu diyarda
sürdürdüğümüz hayat daha az riskli bir hal alıyor. Yırtıcısı, parçalayıcısı ve
hırlısı daha az. Elbette çamlık, ormanlık, çağıldayan dereler ve
sazlıkların arasında bulunsaydık, ortamın arz ettiği tehlikeye rağmen belki de iyi olabilirdi.
Atik, hızlı ve aceleci görünen karakterimden dolayı bana bulunduğumuz yörede,
yani Büyükcamili Köyü civarında “Jet Tostos” derler. Daha pek çok özelliğim var. Ama ne gerek var, şimdi hepsini tek tek anlatımımla kafanızı yormaya. Şu var ki okumayı seviyor ve okuyan herkesi de seviyorum. Siz de şu an okuyor olduğunuza göre, bu sizi de seviyorum
demektir. Kim olduğumu hemen açıklayacağım. Kendimi onlarca bol gölgelikli, püfür püfür esen, uzun usturuplu cümlenin
kuytuluğuna saklayıp, apansız ben buyum demek de istemiyorum. Öyle fazla
sürpriz meraklısı değilimdir. “Develer tellal, pireler berber iken, guguk kuşu
terzi, kaplumbağa fırıncı ve eşekler yine hamal iken...” diye başlamamın da
gereği yok. Ama bu tekerlemede ben fırıncıyım. Yani bir kaplumbağayım. Kaplumbağa olarak sürdürdüğüm hayat öykümü naçizane anlatımımla, sizleri bunaltmadan sürdüreceğim.
Qolit Tepesi ve Kül Höyük
taraflarında yerleşik olan pek çok akraba, dost ve arkadaşımız kaplumbağa var.
Dostluğumuz sadece kaplumbağalardan ibaret değil elbette. Diğer canlılarla da kız alıp
vermeksek de, iyi ilişkilerimiz var. Bu geniş bozkıra yayılan alanda bulunan kirpiler, baykuşlar, tilkiler, kuşlar,
kurbağalar, yılanlar ve tarla farelerinden oluşan pek çok dostumuz ve
arkadaşımız var. İnsanlar bize zarar vermeseler de, sıkı bir dostluğumuzun
olduğu da söylenemez. Bugüne değin uzaktan uzağa gülümseme ve selamlaşmanın ötesine gidemiyoruz. Sofralarına konuk olmadık, sofralarımıza konuk olmadılar. Onlar
sürekli önemli işlerle haşir neşirler. Özellikle de bizim sürekli ayar vermeye
çabaladığımız tabiatın dengesini alabildiğine bozmak için ellerinden geleni rant uğruna artlarına bırakmıyorlar. Bunu her geçen gün bütün canlıların dünyasında meydana gelen tehlike oluşturan değişimlerden dolayı hissediyoruz. Dünyayı sadece kendileri için değil, bizler için de yaşanmaz hale getiriyorlar.
Gezegenimizde nefes alıp veren her
canlı dünyamıza zenginlik ve renklilik katıyor. Her kaplumbağanın sırtında bir
dünya taşıdığı söylenegelen bir söylemdir. Aslında bu hayata tutunan herkes için geçerlidir. Her organizmanın ayrı bir dünyası ve özgün hikâyesi var. Güzel olanda bu olsa gerek.
Neler mi yapıyoruz? Aslında
pek çok şey. Ama bu sıralarda akşam serinliğinde düzenlediğimiz spor
müsabakaları ile yoğun bir şekilde meşgulüz. Ben daha çok futbol
müsabakalarında yer alıyorum. Bölge hayvanlarından oluşan spor kulüplerimiz
var. Son üç yıldır Qolitspor’un kalecisiyim. Defansımızda kirpi Mujik ve ön santrforumuz ise
Cingöz Tilki. Cingöz bir zamanlar Camili Köyünden Kör Zewe’nin Mor İbik
adlı horozunu avlayan tilki. Kaderin cilvesi bu ya, lakin ava giderken avlanmıştı. Kör Zewe’nin kocası
Çıtak Haydar tarafından tüfekle vurulması esnasında kuyruğu kopmuş, ele güne uzun
süre madara olmuştu. Cingöz ilk zamanlar kuyruğunu yitirmesinden dolayı bir
hayli alay konusu olsa da, şimdilerde bu biraz unutuldu. Doğrusu kendisi iyi bir
golcü. Sezar'ın hakkını yine Sezar' teslim etmek gerekir. Kuyruğunun koparılmasından sonra hedefine daha hızlı koşar hale geldi.
Her ne zaman Kirpi Mujik
rakip takımın bir golünü önlese, karısı Tujik, çocukları, Juju Can, İpek,
Zarife ve Kadife sevinç çığlıkları ile yeri göğü inletiyorlar. Aman ne heyecan, şaşar kalırsınız. Onların bu
sevinci ve coşkuları sarı-yeşil formalı takımımıza müthiş moral veriyor. Doğrusu sevgili Tujik’ten daha iyi bir amigo düşünemiyorum.
Cingöz'ün bu yıl şampiyon olmamızdaki payı ise asla yadsınamaz. Qolitspor bu süper
oyuncuya hep minnettar kalacaktır. Gelecek hafta Küllü Höyükspor ile final maçımız
var. Ama bizim savunmamızda kirpi Mujik ve santrforumuz Cingöz Tilki olunca
bize sahada yenilgi yok.
İnsanlar biz
kaplumbağaları “yavaş akrabalar” olarak adlandırmakta haklılar. Maceracı
canlılar değiliz. Elbette bir tavşan misali hızlı olmayı, bir sıçrayışta iki
metre mesafeyi geride bırakmayı bizler de isterdik. Varsın olsun. Hiçbir yere gitme
acelemiz yok nasıl olsa. Tabiat bize de böylesi bir özellik kazandırmış. Ama
biz kaplumbağalar âleminde, ağırlığımızdan olacak; düşünürlerimiz ve filozoflarımızın sayısı azımsanamaz.
Böylesi entelektüel şairimizden değerli birini daha yeni kaybettik. Çok üzücü bir günümüzdü. Geçen hafta Pazar günü
bir şiir dinletisine giden ve bu diyarda çok sevilen ozanımız Poetik Kaplumbağa, Küçükcamili’den gelip, hızla Pur Yaylası istikametine giden traktörün devasa tekerleklerinin altında kaldı.
Feci bir ölümdü. Traktör sahibi Dişo kaza ve belaya karşı kurutulmuş, nereden bulduysa, bir
kaplumbağa yavrusunun asılı olduğu direksiyona sahip olamadı. Poetik
Kaplumbağa’yı ezip geçti. Olay yerine geldiğimizde Dişo üzüntü
içindeydi. Bir kenarda oturup hıçkırıklarla ağladı. Şairimizin benekli kabuğu yerle bir olmuştu. Ama hiçbir şey Poetiğimizi bize
bir daha getiremezdi. Ne kadar da nazik, arkadaş canlısı, duygusal ve
yardımsever bir kişiliğe sahipti. Papatyalara ve gelinciklere bayılırdı. Bu güzelim çiçekler kendisine ilham verirdi. Geriye şiirleri ve bundan sonrasında
deviremeyeceği binlerce sözcük boynu bükük kalakaldılar. Sevdaya tutulan her kaplumbağa artık onun şiirleri ile söze başlayıp, sevdiğinin gönlünü fethedecek. Benim de sevdiğim bir şiirinden
birkaç dizeyi sizlerle paylaşmak isterim. Aklımda kaldığı kadarı ile, umarım beğenirsiniz.
“Zavallı lum lum
kaplumbağa,
Sırtında evin, çarpık aheste adımların.
Yan çizedurursun sola sağa.
Ne eyledin ki gök gözlü,
lokum yâre?
Peynirler mi sundun,
tulum tulum.
Oylum oylum selvi boylum
da diyemem ki sana.
Süklüm püklüm, lum lum
kaplumbağa.”
Taziyeye katılım hayli
yoğundu. Büyükcamili Köyünün muhtarı Qefer'in nezaket gösterip, gönderdiği taziye çelengi Poetik
Kaplumbağa’nın eşi Şaziye’yi ve çocuklarını çok duygulandırdı. Kısmet olursa değerli ozanımıza Qolit
tepesinin yamacında anıt bir mezarlık yapılacak ve böylelikle burası onun ebedi
istirahatgahı olacak.
Kaplumbağa da olsanız,
demem o ki; aşksız yaşanmıyor. Bütün canlıların edinebileceği en büyük ruhsal
gıda sevgidir. Onu insansa insan, kaplumbağa ise kaplumbağa, eşekse de adam
gibi eşek yapan sevgidir. Gençliğimin bu evresinde yakaladığım ölümsüz aşka-sevdaya büyük kıymet biçiyorum. Adı ne gizli, ne de saklı kalsın. Dünyada
bulunan bütün canlılar ve bitkiler bilsin. Öyle “edebiyat tarihçilerinin
araştırmalarına” da gerek duyulmasın. Adı Şadiye. Kendisini sık sık ziyaret
ediyorum. Ne zaman yola çıkıp Şadiye’me doğru yola koyulsam, beni gören her
insanoğlu;
“Bu Jet Tostos kaplumbağa
yine hangi cehennemin dibine doğru gidiyor.” diye kendi kendisine homurdanıp
duruyor. Kim bilir belki de elimdeki güzelim çiçek buketini kıskandığındandır.
Sevdiğimin kapısını bilinen bir türkü eşliğinde usulca tıklatıyorum. Onu
üzmelere asla gelemem. Bundan bütün benliğimle sakınırım. Şadiye'min ağzından çıkan her kelime benim için birer emirdir.
“Nerede o mis gibi
leylaklar
Sararıp solmak üzre
yapraklar
Bana mesken olunca
topraklar
Beni yad et Şadiye'm
başın için.”
Elimdeki leylaklar ve
yapraklar tazeliğini korur. “Daha ben geldim Şadiye’m” demeden, Şadiye’min uzun ince
boynu dünya güzeli kabuğundan süzülür, kendimi dünyanın en mutlu
kaplumbağası hissederken, yanaklarıma baldan tatlı onlarca öpücük
kondurulur. Başımı olabildiğince göğe uzatır, esrik bir halde, kendi kendime olmadık havalara girerim.
Sevdiğimin güzelim sert kabuğunu
okşayadururken; okudunuz mu bilmem, John Green’in "Kaplumbağa Kabuğunda Dünya" adlı eserinde yer alan methiye dizelerini seçerim. Bu güzelim sözcükleri
Şadiye’min kulağının dibinde usulca fısıldarım. "Kaplumbağa kabuğunda,
aradığım sensin. Binlerce defa seçtiğim. Asla kaybetmeyeceğim. Sonsuzum sensin.
Yıldızlarım. Gökyüzüm. Nefesim. Hepsi sensin.” Şadiye’m anında mest, bense
mutlu olurum.
Kendimi belki övmüş gibi
görünüyor olacağım ama öyle değil. Şu konuya da değinmeden edemeyeceğim. Ben dahil kaplumbağaların terbiyeciye
ihtiyacı yok. Bugüne değin ne kusurumuz olmuş? Terbiyemiz yeterince yerinde.
Kimselerin tavuğuna kış dediğimiz yok. Haktan, hukuktan, bilim ve ilimden yana olduğumuz bilinegelir. Doğaya ve bütün canlılara karşı saygımız
sonsuz. Barış, hoşgörü, adil bir paylaşım ve güzellik en büyük temennimiz. Böylesi köklü bir aile terbiyesi edindik. Bir de aşk ve sevgi içinde yaşıyor olunca keyfimize diyecek yok.
Gerisi yalan. Bana kalırsa bütün canlıları içine alan, tabiatın o sıcacık koynu hepimize yeter! Dünya güzel.
Amsterdam, 15 Ocak 2019